ÖĞRENİME KATKI BURSU DUYURUSU

ÖĞRENİME KATKI BURSU DUYURUSU

2022-2023 Öğrenim Yılı “Öğrenime Katkı Bursu” için başvurular 02 Eylülde başlayacak 24 Eylül de sona erecektir.

İzmir, Manisa da ikamet eden ya da bu iki ilde öğrenim görecek olup ta başvuracak olanların saat 13.30-15.30 saatleri arasında Derneğimize bizzat gelerek form doldurmaları gerekmektedir.

Bu iller dışından başvurular internet üzerinden imecedostluk@gmail.com e-posta adresine yapılacaktır.

İMECE-DER Yönetim Kurulu.

İmece Dostluk Dayanışma Derneği (İmece-Der)

859 Sokak Vatan İşhanı No:602 Kat:6 Konak/İZMİR
Telefon: 0 232 854 02 94 – 0 536 402 06 28
E-Posta: imecedostluk@gmail.com

www.izmir.imece-der.com

İMECE-DER ÖĞRENCİ BİLGİ FORMU

Kimlik Fotokopisi-Kimlik Bilgileri

Okul Bilgileri

Devam ettiğiniz Lisenin
Adı:
İlçesi:
Bitirdiğiniz Lisenin Adı:
Bitirme yılı:
Bitirme Dereceniz:
Üniversiteye hazırlıkta dersaneye devam ettiniz mi?
Dersanenin Adı:

Devam Edeceğiniz Okulun Adı:

Bölümünüz:
Kaçıncı sınıf:
Okulunuz kaç yıllık öğrenim veriyor?
Gündüzlü mü?
2. Öğrenim mi?
Okulunuzun Bulunduğu

İl :
llçe:

Öğrenim sırasında kalacağınız yer:
Aile    Yurt      Akraba    Arkadaş    Diğer:
Öğrenim Sırasında kalacağınız adres:
Kaldığınız yer için ödeme yapıyorsanız aylık toplam tutarı:

Aile Bilgileri
Anne-baba durumu:
Beraberler      Boşanmış      Baba vefat     Anne Vefat
Ayrı iseler kiminle yaşıyorsunuz?
Adı:
Mesleği
Sosyal Güvenlik kurumu SSK    ES    Bağ-Kur
Birlikte yaşadığınız ebeveynin adı-telefon numarası:
Kardeş Sayısı (siz dahil):
Okumakta olan kardeş sayısı (siz dahil):
Devam ettikleri okullar ve sınıfları:

Evin geçimini kim sağlıyor? Baba     Anne    Diğer
Bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı:
Ailenin oturduğu ev kira mı?
Kira ise tutarı:
Eve giren gelir toplamı:
Ailenin başka geliri var mı?
Aile akraba ya da başka bir yerden maddi katkı alıyor musunuz?
Alıyorsanız nereden ve tutarı:
Anne ya da babanızın vefatıyla size bağlanan bir maaş varsa tutarı:
Burs aldığınız kurumlar varsa kurum adı ve burs tutarları:

Sağlık sorunuz var mı (kronik hastalık) ?
Kan grubunuz:
Aileniz ve sizin üyesi olduğunuz dernek, sendika..vb.?

Sizinle ilgili ulaşabileceğimiz yakınınızın adı-soyadı, iletişim bilgileri

En son okuduğunuz kitaplar:

Hobileriniz; ilgi ve çalışmayı dilediğiniz alanlar:

Cep tlf, watsapp, signal  kullanıp kullanmadığınız; varsa;
E-posta Adresiniz:
Cep Tlf No:

Size ulaşamadığımızda ulaşabileceğimiz kişilerin isim ve tlf numaraları:

Belirtmek istediğiniz özel durumlar-notlar:

İmece çevresinden size referans olabilecek kişi(ler)nin adı soyadı (doldurulması zorunludur):

Verdiğim bilgiler bilgilerin tam ve doğrudur; durum değişikliği olursa anında bilgi vereceğimi kabul ediyorum.

Tarih Ad soyad ve imza

İsim Soy isim

İmza Tarih

Yaşasın 1 Mayıs-Bıji 1 Gulan

 İşçiler, emekçiler, gençler, kadınlar,

1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür.

1 Mayıs, bütün dünyada işçilerin, emekçilerin, tüm ezilenlerin fabrikada, işletmede, tarlada, yaşamın her alanında, meydanları mücadele isteği, coşkuyla ile doldurduğu gündür.

1 Mayıs işçi sınıfının “Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından, Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından, Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir” marşıyla alanlara yürüdüğü   “ Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı”  olsun diye ileri atıldığı bir gündür..

1 Mayıs,  dünya proleteryasının “Proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecekleri şeyleri yok, kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz”  şiarını yükselttikleri, bir gündür.

1 Mayıs faşist diktatörlüğün zorbalığına, sermayenin amansız sömürüsüne, işsizliğe, yoksulluğa, pahalılığa, güvencesizliğe karşı mücadele günüdür.

1 Mayıs, bütün ülkelerin işçilerinin, sermayeye, faşizme, ırkçılığa, ulusal baskı ve zorbalığa, doğanın talan edilmesine ve çevre katliamına karşı birlik, mücadele, dayanışma günüdür.

1 Mayıs dünya proleteryasının  tekelci kapitalistlerin emperyalist paylaşım savaşlarına, savaş kışkırtıcılığına, siyasal- ekonomik yayılma ve güç tesis etmek üzere  ülkelerin işgaline karşı ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesinin  bayrağını yükselttiği gündür.

Günümüzde Emperyalist büyük güçler dünyanın çeşitli bölgelerinde paylaşım savaşlarını sürdürüyor. Ukrayna’daki savaş, egemenlik ve paylaşım savaşıdır. Ukrayna savaşı emperyalist, gerici haksız bir savaştır. Ukrayna’da Rusya işgaline karşı çıktığımız kadar, devletin  sınır ötesi harekatlarına da  NATO’nun Rusya- Ukrayna savaşı bahanesiyle olası müdahalesine de savaş taktiklerine de karşıyız.

Emperyalizmin dönem dönem ağırlaşan krizine,  krizden çıkmak için saldırganlığına, halklar arasındaki farklılıkları kışkırtarak yaratmak istediği  düşmanlıklara karşı çıkıyoruz. Kapitalizmin insanı değil kârı esas alan barbarlığına, azgın sömürüsüne, çürümüşlüğüne ve kokuşmuşluğuna karşı, başka bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Bu durumda İşçi sınıfı ve emekçiler kendileri için cehennem olan bu sistem karşısında yeni bir dünya özlemini daha çok hissediyor, istiyor ve düşlüyor.

Kapitalizm yerine, baskının, zulmün, sömürünün olmadığı yeni bir dünya rüya değildir. Bilime inanmayan ve onun aydınlatıcı yolundan yürümeyenlerin ömrü sonsuz olamaz.. Yalnız sınıf bilinçli ve örgütlü işçiler ve emekçiler çürümüş kapitalizme darbeyi indirebilir. Yalnızca sınıf bilinçli ve örgütlü işçi sınıfı, emekçiler sahte değil, gerçek özgürlüğü kazanabilir. Yalnızca sınıf bilinçli ve örgütlü işçiler, emekçiler sermayenin ve faşizmin düzeni yerine işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarında eşit, özgür bir Türkiye’yi kurabilir ve bu, bizler istersek mümkündür.

1 Mayısa doğru, büyük insanlığın kurtuluşu için, sermayenin boyunduruğu altında çalışan bütün halkların geleceği için, daha insanca çalışma ve yaşam koşullarını elde etmek için örgütlenme ve mücadele etme hakkı için yürütülen büyük mücadele ve dayanışma mutlaka kazanacak!

İşçi sınıfı ve emekçiler zorunlu olarak çalıştıkları fabrikalar ve işyerleri başta olmak üzere bu 1 Mayıs’ ta haklı taleplerini haykıracaklar!  Talepleri hepimizin talepleridir; bizler de bulunduğumuz yer ve koşullara uygun olarak bu taleplere sahip çıkıyoruz, çıkacağız.

Her yer,  her alan 1 Mayıs!

Kapitalizme ve Faşizme Hayır!

Yaşasın İşçi sınıfı ve Emekçilerin Birliği, Mücadelesi, Dayanışması!

Yaşasın İşçilerin Birliği, Halkların Eşitliği- Kardeşliği!

Bıji 1 Gulan

Yaşasın 1 Mayıs

 

Öğrenime Katkı Burs Duyurusu

2021-2022 Öğrenim Yılı “Öğrenci Katkı Bursu” için başvuru 02-24 Eylül tarihleri arasında internet üzerinden imecedostluk@gmail.com e-posta adresine yapılacaktır.

İMECE-DER Yönetim Kurulu

Vatan İşhanı No:602 Kat:6 Konak/İZMİR
Telefon: 0 232 854 02 94 – 0 536 402 06 28
E-Posta: imecedostluk@gmail.com

İMECE-DER ÖĞRENCİ BİLGİ FORMU

Kimlik Fotokopisi-Kimlik Bilgileri

Okul Bilgileri
Devam ettiğiniz Lisenin
Adı:
İlçesi:
Bitirdiğiniz Lisenin Adı:
Bitirme yılı:
Bitirme Dereceniz:
Üniversiteye hazırlıkta dersaneye devam ettiniz mi?
Dersanenin Adı:

Devam Edeceğiniz Okulun Adı:
Bölümünüz:
Kaçıncı sınıf:
Okulunuz kaç yıllık öğrenim veriyor?
Gündüzlü mü?
2. Öğrenim mi?
Okulunuzun Bulunduğu İl :
llçe:

Öğrenim sırasında kalacağınız yer:
Aile   Yurt    Akraba    Arkadaş    Diğer:
Öğrenim Sırasında kalacağınız adres:
Kaldığınız yer için ödeme yapıyorsanız aylık toplam tutarı:

Aile Bilgileri
Anne-baba durumu
Beraberler    Boşanmış    Baba vefat    Anne Vefat
Ayrı iseler kiminle yaşıyorsunuz?
Adı:
Mesleği
Sosyal Güvenlik kurumu SSK   ES   Bağ-Kur
Birlikte yaşadığınız ebeveynin adı-telefon numarası:
Kardeş Sayısı (siz dahil):
Okumakta olan kardeş sayısı (siz dahil):
Devam ettikleri okullar ve sınıfları:

Evin geçimini kim sağlıyor? Baba   Anne   Diğer
Bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı:
Ailenin oturduğu ev kira mı?
Kira ise tutarı:
Eve giren gelir toplamı:
Ailenin başka geliri var mı?
Aile akraba ya da başka bir yerden maddi katkı alıyor mu?
Alıyorsa nereden ve tutarı:
Anne ya da babanızın vefatıyla size bağlanan bir maaş varsa tutarı:
Burs aldığınız kurumlar varsa isim ve burs tutarları:

Sağlık sorunuz var mı(kronik hastalık) ?
Kan grubunuz:
Aileniz ve sizin üyesi olduğunuz dernek, sendika..vb.

Sizinle ilgili ulaşabileceğimiz yakınınızın adı-soyadı, iletişim bilgileri

En son okuduğunuz kitaplar:
Hobileriniz; ilgi ve çalışmayı dilediğiniz alanlar:

Cep tlf,  watsapp kullanıp kullanmadığınız;
Belirtmek istediğiniz özel durumlar-notlar:

E-posta Adresiniz:
Cep Tlf No:
Size ulaşamadığımızda ulaşabileceğimiz kişilerin isim ve tlf numaraları:
İmece çevresinden size referans olabilecek kişi(ler)nin adı soyadı (doldurulması zorunludur):
Verdiğim bilgilerin doğruluğunu; durum değişikliği olursa anında bilgi vereceğimi kabul ediyorum.
Saygılarımla..

İsim Soy isim
İmza Tarih

Saygılarımla..

 

*Bursa hak kazanan öğrenciler 8 Ekimde belirlenmiş olacak ve cep msj yoluyla öğrenciye iletilecektir.

Burs alan her öğrencinin her dönem sonu transkripini Kurumumuza iletmesi; formdaki bilgilerde değişiklik olması durumunda bir hafta içerisinde Kurumumuzu bilgilendirmesi gerekmektedir.

İlk ödeme Ekim 2021 üçüncü hafta sonunda olup, haziran dahil her ayın üçüncü haftası yapılacaktır.

 

 

1 Mayısa Doğru

Covid-19 Virüsünün dünyadaki tüm insanları etkilediği ve yeni yaşam biçimleri ürettiği koşularda, 1 Mayıs yaklaşıyor. Ülkemizde işçi sınıfı ve tüm emekçiler fabrikalarda, işyerlerinde, tarlalarda üretmeye devam ediyorlar. Tekeci burjuvazinin temsilcisi, egemen sınıflar 65 yaş üstü ve 20 yaşa kadar olan insanlara sokağa çıkma yasağı koydu. Ancak bu yasaklama 20 yaş grubundaki işçiler, emekçiler ve tarım işçisi gençler için geçerli değil..Onlar çalışmaya ve üretmeye devam edecek. Yaş skalası açısından, üreten işçiler emekçiler fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda yaşamın her alanında, her gün yeniden üretmeye devam edecekler.

Kapitalizm ve devlet, Covid-19 virüsün yayılmasını önleyecek en önemli tedbirlerin başında gelen “Kişiler arasında fiziki teması kesme” kuralını fabrikalar, işletmeler ve tarlalarda uygulamamaktadır; İşçi sınıfının, emekçilerin ve onların ailelerinin sağlığı değil kapitalistlerin karı ve sermayelerini koruyup büyütmeleri önemlidir. İtalya, İspanya, Fransa, ABD, İngiltere’de de üretim durdurulmadığı için virüs çok yayılmıştır ve bugün on binlerce insanın yaşamını yitireceği beklenmektedir. 1 Mayısa doğru İşçi sınıfı ve tüm emekçilerin talebi, çalışması zorunlu olan işletmeler dışındaki tüm fabrika işletme ve işyerlerinde çalışmanın durdurulmasıdır.

Ülkemizde 11 Marttan bu yana görülen Covid-19 virüs salgını koşullarında kapitalizm ve devlet, işçilere ve emekçilere çalışmayı-üretmeyi dayatmıştır. Alınan önlemler yetersizdir, üretim ve çalışma yaşamı sürmektedir; bu nedenle salgının ivmesi artmıştır. Bilim çevreleri önümüzdeki iki aylık süreçte yeterli önlemlerin uygulanmasını zorunlu görmektedir. İktidar geç kalmıştır, önlemleri yetersizdir ve salgının gerisinden gelmektedir.

1 Mayısa doğru kapitalizmin ve devletin milyonlarca emekçi üzerindeki her türlü sömürüsüne, baskısına karşı mücadele ve dayanışma; düşük ücretlere, sendikalaşma ve sendika seçme hakkına dönük işten çıkarmalara, baskı, moobinge karşı güçlerini birleştirme çabasıyla bütünleşmiştir. Bu mücadele aynı zamanda, işçi sağlığı için güncel olarak Covid-19 a karşı gerekli önlemlerin alınmasıdır. Fabrikalarda, işletmelerde, işyerlerinde üretimin durdurulması istenmektedir. İşçilerin, emekçilerin ve ailelerinin sağlıklı kalmaları için üretimin durdurulması şiarı bir çok fabrikada, işletmede, işçiler, emekçiler sendikalar, meslek örgütleri, tıp ve bilim çevrelerince zorunlu görülmektedir. Siyasi iktidar ise işçilerin, emekçilerin ve sendikaların meslek örgütlerinin ve bilim insanlarının sesine kulaklarını tıkamıştır.

Covid-19 salgını koşullarında da sermaye fabrikalarda, tarlalarda işçileri örgütsüz, sendikasız olarak düşük ücretle çalıştırıyor. İşçi, emekçi havzaları işçi cehennemine dönüşmüş; sigortasız, sendikasız, uzun çalışma saatleri içerisinde milyonlarca işçi neredeyse köleleştirilmiş durumdadır. Covid-19 salgınını engellemenin ve milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamını kurtarmanın yolu, işçi sınıfı ve emekçilerin güçlerini birleştirmesi ve mücadelesiyle mümkündür. Siyasi iktidar ve sermaye grupları, işçi sınıfının, emekçilerin ve bilim çevrelerinin haklı ve yaşamsal taleplerine kulak vermeli ve gerekli önlemleri almalıdır.

1-Sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli, COVID-19’a karşı mücadele kapsamında, güncel ihtiyaçlara cevap veren, zorunlu ve acil mal ve hizmet üretimi hariç olmak üzere, bütün fabrika ve işletmeler kapatılmalı; en az 15 gün süreyle, iş yerleri tatil edilmelidir. İşçilerin, emekçilerin dolayısıyla ailelerinin sağlığı korunmalı ve salgının yayılma hızı önlenmeli; bu süre içinde işçilere ücretli izin verilmelidir.
2-Ülkemizde işçilerin ücretinden yapılan kesintilerle oluşturulan işsizlik fonunda biriken 130 milyar TL aşan parayı, hükümet, ücretli izne çıkarılan işçilerin ücretlerinin bir bölümünü ödemek için kullanmalıdır. Küçük ve orta düzeyde işletmelerin işçilik payını önemli oranda devlet ödemelidir.
3-İşten çıkarmalar, ücretsiz izin uygulaması yasaklanmalıdır. COVID-19 salgınının yeni bir işsizlik dalgasına yol açmaması, işin ve işçinin gelir sürekliğinin sağlanması için, COVID-19 ile mücadele döneminde, işverenin iş sözleşmesini fesih imkânı askıya alınmalıdır. İşten çıkarılmaların ve işlerin durdurulmasının yol açacağı gelir kaybına karşı, İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları hızla devreye sokulmalı, işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanmak için, işçi açısından gerekli olan koşullar kaldırılmalıdır.
İşten çıkarılmaların izlenmesi ve yasaklanması için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nezdinde Üçlü Danışma Kurulu bileşimine uygun bir izleme ve denetim mekanizması kurulmalıdır. İşsizlik maaşının süresi uzatılmalı, salgın süresince işsiz yurttaşlara yaşayabilir bir ücret yardımı yapılmalıdır.
4-Yoksul yurttaşların temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır. Sağlık yardımı almakta olan 10 milyon dolayındaki “kayıtlı yoksullara” asgari geçim endeksine uygun bir maaş ödenmelidir.
5-En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine çıkarılmalıdır. Korona virüsle mücadele döneminde, risk grubundaki kesimlerin ücretlerine 1000 TL ek destek yapılmalıdır.
6- Elektrik, su, doğalgaz, iletişim faturaları ve konut, taşıt kredileri ile kredi kartı borçları, salgın riski boyunca faizsiz olarak ertelenmelidir.
7-Öğrenci yurtları ücretsiz olmalı, öğrencilerin yurt borçları silinmelidir.
8-Çiftçi borçları ve ihtiyaç kredileri, faizleri silinerek taksitlendirilmelidir.
9-Büyükşehirlerde ve illerde Covid-19 hastaneleri ve yurttaşların diğer sağlık sorunları için gidecekleri hastaneler de belirlenmeli ve açıklanmalıdır.
10-Devlet hastaneleri ve özel hastaneler Covid-19 hastalarına ücretsiz sağlık hizmeti vermelidir. Buna uymayan özel hastaneler kamulaştırılmalı. Sağlık alanı ticari kar alanı olmaktan çıkarılmalı, sağlığa eşit erişim ücretsiz olarak sağlanmalıdır.
11-Salgın sürecinde, özel sağlık kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmelidir.. Halka yaygın bir şekilde test yapılmalı, hasta olanlar saptanarak tedavi edilmelidir. Test sonuçlarının açıklanmasında ve salgınla ilgili siyasi iktidar şeffaf olmalı ve halktan hiçbir şey gizlenmemelidir.
12-Salgında hastalanma ve yaşamlarını kaybetme riski olan hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının ekipman eksiklikleri hızla ve ivedilikle giderilmeli ve Covid-19 testi öncelikle sağlık emekçilerine yapılmalıdır. Kamu-özel bütün sağlık kurumlarında Covid-19 hastalarıyla temas ya da temas şüphesi olan hekim ve sağlık çalışanlarından başlanarak bütün sağlık çalışanlarının testlerinin hızla tamamlanmalıdır.
13-Covid-19 hastahanelerindeki sağlık çalışanlarının sosyal çevrelerini de hastalığa bulaştırmalarını engellemek için mesai sonrası kalacakları mekanlar belirlenmelidir. Ölümlerin artması ile hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin artacağını öngörerek, gerekli tedbirler alınmalıdır. Yargı süreci işletilmeden ‘Kanun Hükmünde Kararnamelerle’ işlerinden atılan tüm sağlık çalışanları, akademisyenler ve diğer KHK’li kamu emekçileri işlerine dönmeli;
14-Fahiş fiyatlarla stok, ortalama kar marjının üzerinde zam yapanlara göz yumulmamalı, denetimler artırılmalı, fırsatçılık yapanlara yaptırımlar uygulanmalı;
15-İşçilerin ve emekçilerin temel gıda ve hijyen maddelerine erişimi için kamu kaynaklarına başvurulmalıdır. Virüsten koruyucu ürün ve malzemeler (maske, kolonya,klorak, sabun vb.) başta dar gelirliler olmak üzere halka ücretsiz dağıtılmalıdır.
16-“Evde kalma” nedeniyle kadına ve çocuklara yönelik ev içi şiddetin görünmez kılındığı koşullar yaşanmakta, kadınlar umarsız bırakılmaktadır. Şiddet çağrısı alındığında şiddet uygulayan erkekler öğrenci yurtlarında ayrı bir bölüme yerleştirilmeli, evden uzaklaştırma uygulanmalıdır. İstanbul Sözleşmesi,6284 Sayılı Yasa ve kadınların nafaka hakkı titizlikle uygulanmalıdır..
17- Mülteci geri gönderme merkezlerinde gerekli tedbirler maksimum düzeyde alınmalı, bu merkezlerde olmayan mültecilerin konut, hijyen ve temel gıda malzemesi temini kamu kaynaklarıyla sağlanmalıdır.
18- Devlet salgını bahane ederek yurttaşlar üzerindeki gözetim ve denetim ağlarını baskıya dönüştürülmemelidir. Virüs tehlikesinin getirdiği günlük yaşamdaki bazı kısıtlamalar, güdük temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması, baskı ve bireysel özgürlüklerin, kişilik haklarının ihlaline yol açmamalıdır. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan tüm uygulamalara son verilmeli, internet ortamındaki ifade ve düşünce özgürlüğü ve haber alma haklarına yönelik tüm yasaklamalar, cezalandırılmalar kaldırılmalı.
19- Savaş koşullarında Covid-19’un artacağı düşünülerek, siyasi iktidar emperyal isteklerini bir yana bırakarak, Suriye’deki ve Libyada’daki askeri birlikleri geri çekmeli ve komşu ülkelerle; karşılıklı saygı, içişlerine karışmama ve barış politikası izlemelidir.
20-Öncelikle cezaevlerinde tutukluların hızla tahliyesi sağlanmalı; yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü esas alınarak siyasi tutuklular, gazeteciler, hasta mahkûmlar, yaşlılar ve çocuklar tahliye edilmeli, infazlar ertelenmelidir.
21- Çoğu yabancı sermayeyle ortak olan petrol ve maden şirketleri, elektrik santralleri, kar hırsıyla dağları, ormanları, akarsuları, börtü böceği doğal ve kültürel değerlerimizi tahrip etmiş, etmeye de devam etmektedir. Kapitalizm yaşam alanlarımızı, havamızı, suyumuzu, havamızı zehirlemekte, yok etmektedir. Salgın koşulları fırsata çevrilerek doğanın tahribatı devam etmektedir. Tüm canlıların ve çocuklarımızın geleceğini karartanlar, doğa ve çevre savunucularının yolunu kesmekte, bu alanlara girmelerini, halkla bütünleşerek sorunların saptanmasını, çözüm yollarının birlikte üretilmesini engellemektedirler. İşçilerin emekçilerin, halkımızın ve çocuklarının sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, doğal ve kültürel değerlerimizi korumaya yönelik mücadelesi her alanda sürecektir. Bu salgın ekolojik dengenin, tüm çeşitliliği, canlılarıyla sürdürülebilir ve geleceğe devredilebilir doğanın önemini bir daha göstermektedir. Bu ders herkes tarafından iyi anlaşılmalıdır.
22- İllerde bilim kurulları oluşturulmalı, ilçe bazında belediyelerin ve muhtarlıkların da içinde yer aldığı, demokratik kitle örgütü, meslek odaları ve sendika temsilcilerinin ve muhalif siyası partilerin de katıldıkları kriz masaları kurulmalı, bilgilendirme, değerlendirmeler ve çözüm mekanizmaları birlikte oluşturulmalıdır.

Kapitalizm doğası gereği krizde, salgın koşullarında bu kriz daha da ağırlaştı, ağırlaşıyor, kendi kendinini tüketiyor; kendisine bu krizden çıkış yolu bulmaya çalışıyor. Bütün ülkelerdeki kapitalist devlet yöneticileri panik halindeler. Sermayelerini büyütme, karlarını arttırmanın, üretim maliyetlerini düşürmenin yeni yollarını arıyorlar. İnsan olmadan üretim, üretim fazlası olmadan kar olamaz. Kapitalistler ve devlet ‘üretim sürmelidir, salgın olsa da üretim durmamalıdır’ diyor. İşsizlikte işçi bulmak kolay, işçiler ücretli köle! Yani sermayedarlar sömürü ve kar hırslarından vazgeçmiyorlar.

Bu durumda İşçi sınıfı ve emekçiler kendileri için cehennem olan bu sistem karşısında yeni bir dünya özlemini daha çok hissedecek, isteyecek ve düşleyecekler. Kapitalizmin yerine, baskının, zulmün, sömürünün olmadığı yeni bir dünya gelecek. Bilime inanmayan ve onun aydınlatıcı yolundan yürümeyenlerin sonu gelecek.. Ancak yalnızca sınıf bilinçli ve örgütlü işçiler ve emekçiler çürümüş kapitalizme darbeyi indirebilecek. Yalnızca sınıf bilinçli ve örgütlü işçi sınıfı, emekçiler sahte değil, gerçek özgürlüğü kazanacak. Yalnızca sınıf bilinçli ve örgütlü işçiler, emekçiler sermayenin ve faşizmin düzeni yerine işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarında aydınlık bir Türkiye’yi kuracaklar.

1 Mayısa doğru, büyük insanlığın kurtuluşu için, sermayenin boyunduruğu altında çalışan bütün halkların sağlığı, geleceği için, daha insanca çalışma ve yaşam koşullarını elde etmek için örgütlenme ve mücadele etme hakkı için yürütülen büyük mücadele ve dayanışma kazanacak!

Yaşasın İşçi sınıfı ve Emekçilerin Dayanışması!
Yaşasın İşçilerin Birliği Halkların Eşit Kardeşliği!
Barış İçin Savaşa, Kapitalizme ve Faşizme Hayır!
Yaşasın Birlik Mücadele ve Dayanışma
Yaşasın 1 Mayıs

Yaşamın kaynağı toplum sağlığıdır,halkın talepleri yaşamsaldır. Halkın talepleri gerçekleştirilmelidir.

Tüm dünyada küresel salgın halini alan ve ülkemizde varlığı 11 Marttan bu yana görülmeye başlanan Koronavirüs (Covid-19) salgını karşısında siyasi iktidar yetersiz kalmış, salgına karşı acil önlemler alınmamıştır. Siyasi iktidarın açıklamalarında çalışanların hakları, kadınlar ve yoksullarla ile ilgili bir önlem bulunmuyor.

Fabrikalarda, işletmelerde ve işyerlerinde işçiler, emekçiler toplu olarak çalışmaya devam etmektedir. Fabrika ve işletmeler bazındaki önlemlerin en olumlusu hijyen kurallarına uymakla sınırlıdır. Virüsünün yayılma ivmesi yüksektir. Alınan önlemlerle sorunun aşılması olanaklı değildir.

Bütün fabrikalarda, işletmelerde, organize sanayi sitelerinde, şantiyelerde, üretimin ve işin durdurulması önem taşımaktadır. Bugün salgının durdurulması sadece 65 yaş üstünün sokağa çıkmamasını istemekle engellenemeyeceği İtalya ve İspanya örneklerinden görülmektedir. Ve bu yaşanmışlıklardan gerekli dersler çıkarılarak derhal sokağa çıkma yasağı ilan edilmelidir.

Bunun için siyasi iktidar, Covid-19 salgınını önlemek için fabrikalar, işyerleri, şantiyelerdeki faaliyeti durdurmalıdır. İşçiler ücretli izne çıkarılmalıdır. Acil ve zorunlu işlerin yapıldığı işyerleri dışında diğer tüm işyerlerinin faaliyetlerini durdurarak çalışanlarını ücretli izne çıkarmalıdır.

Ülkemizde işçinin ücretinden kesilen paralarla oluşturulan işsizlik fonunda birikmiş 130 milyar lira bulunmaktadır. Hükümet, işçilerin maaşında kesilen primlerle oluşan işsizlik
fonunda biriken bu parayı, ücretli izne çıkarılan işçilerin ücretlerinin bir bölümünü ödemek için kullanmalıdır. Küçük ve orta düzeyde işletmelerin işçilik payını önemli oranda devlet ödemelidir.

İşten çıkarma, ücretsiz izin uygulaması yasaklanmalıdır.

Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde yurttaşların temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır.

Sağlık yardımı almakta olan 10 milyon dolayındaki “kayıtlı yoksullara” asgari geçim endeksine uygun bir maaş ödenmelidir.

En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine çıkarılmalıdır. Korona virüsle mücadele döneminde 1000 TL destek eklenerek risk grubundaki bu kesimler korunmalıdır.

Konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik, su, doğalgaz ve iletişim faturaları salgın riski boyunca faizsiz olarak ertelenmelidir.

Öğrenci yurtları ücretsiz olmalı, öğrencilerin yurt borçları silinmelidir.

Çiftçi borçları ve ihtiyaç kredileri, faizleri silinerek taksitlendirilmelidir.

Büyükşehirlerde ve illerde Covid-19 hastaneleri ve yurttaşların diğer sağlık sorunları için gidecekleri hastaneler de belirlenmeli ve açıklanmalıdır. Devlet hastaneleri ve özel hastaneler Covid-19 hastalarına ücretsiz sağlık hizmeti vermelidir. Buna uymayan özel hastaneler kamulaştırılmalıdır. Salgın sürecinde, özel sağlık kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmelidir.. Halka yaygın bir şekilde test yapılmalı hastalar tesbit edilmelidir. Test sonuçlarının açıklanmasında ve salgınla ilgili siyasi iktidar şeffaf olmalı ve halktan hiçbir şey gizlenmemelidir.

Salgında hastalanma ve yaşamlarını kaybetme riski olan hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının ekipman eksiklikleri giderilmeli ve Covid-19 testi öncelikle sağlık emekçilerine yapılmalı ve kamu-özel bütün sağlık kurumlarında Covid-19 hastalarıyla temas ya da temas şüphesi olan hekim ve sağlık çalışanlarından başlanarak bütün sağlık çalışanlarının testlerinin hızla tamamlanması, yurttaşların sağlıkları açısından da önem kazanmıştır. Covid-19 hastahanelerindeki sağlık çalışanlarının sosyal çevrelerini de hastalığa bulaştırmalarını engellemek için mesai sonrası kalacakları mekanlar tesbit edilmelidir. Ölümlerin artması ile hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin artacağını öngörerek gerekli tedbirler alınmalıdır. Yargı kararı olmadan ‘Kanun Hükmünde Kararnamelerle’ işlerinden atılan tüm sağlık çalışanları ve akademisyenler işlerine dönmelidir.

Fahiş fiyatlarla stok, ortalama kar marjının üzerinde zam yapanlara göz yumulmamalı, denetimler artırılmalı, fırsatçılık yapanlara yaptırımlar uygulanmalıdır.
İşçilerin ve emekçilerin temel gıda ve hijyen maddelerine erişimi için kamu kaynaklarına başvurulmalıdır. Virüsten koruyucu ürün ve malzemeler (maske, kolonya,klorak, sabun vb.) başta dar gelirliler olmak üzere halka ücretsiz dağıtılmalıdır.

“Evde kalma” nedeniyle kadına ve çocuklara yönelik ev içi şiddetin görünmez kılındığı koşullar yaşanmakta, kadınlar umarsız bırakılmaktadır. Şiddet çağrısı alındığında şiddet uygulayan erkekler öğrenci yurtlarında ayrı bir bölüme yerleştirilmeli, evden uzaklaştırma uygulanmalıdır.

Salgın süresinde doğalgaz, elektrik, su ve internet ücretsiz sağlanmalıdır.

Mülteci geri gönderme merkezlerinde gerekli tedbirler maksimum düzeyde alınmalı, bu merkezlerde olmayan mültecilerin konut, hijyen ve temel gıda malzemesi temini kamu kaynaklarıyla sağlanmalıdır.

Devlet salgını bahane ederek yurttaşlar üzerindeki baskı, gözetim ve denetim ağlarını yaygınlaştırmamalıdır. Virüs tehlikesinin getirdiği günlük yaşamdaki bazı kısıtlamalar, güdük temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması ve açık bir faşizme geçilmesine yol açmamalıdır. Yurttaşlar temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan tüm uygulamalara son verilmeli, internet ortamındaki ifade ve düşünce özgürlüğü ve haber alma haklarına yönelik tüm yasaklamalar kaldırılmalıdır.

Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik, su, doğalgaz ve iletişim faturaları günlük olağan yaşama geçinceye dek ertelenmelidir.

Savaş koşullarında Covid-19’un artacağı düşünülerek, siyasi iktidar emperyal isteklerini biryana bırakarak, Suriye’deki ve Libyada’daki askeri birlikler geri çekmeli ve komşu ülkelerle; karşılıklı saygı, içişlerine karışmama ve barış politikası izlemelidir.

Öncelikle cezaevlerinde tutukluların hızla tahliyesi sağlanmalı; yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü esas alınarak siyasi tutuklular, gazeteciler, yaşlılar, hasta mahkûmlar ve çocuklar tahliye edilmeli, infazlar ertelenmelidir.

Yerellerde, il/ilçe bazında belediyelerin ve muhtarlıkların da içinde yer aldığı demokratik kitle örgütü, meslek odaları ve sendika temsilcilerinin ve muhalif siyası partilerinde içinde yer aldığı kriz masaları kurulmalıdır.

Bu zor süreçte inisiyatif sadece siyasi iktidarda olmamalı, muhalefet partilerinin ve demokratik kitle ve meslek örgütlerinin toplumsal rol ve sorumluluğu artırılmalı, salgınla ilgili önlemlerin alındığı il ve ilçelerde bilim kurulları oluşturulmalı, başta tabip odaları olmak üzere meslek örgütleri, sendikaların ve siyasi partilerin bu kurullarda temsili sağlanmalıdır.

WORKERS OF SF TRADE AND KALE PRATT&WHITNEY ARE NOT ALONE!


WORKERS OF SF TRADE AND KALE PRATT&WHITNEY ARE NOT ALONE!

Four woman workers of the SF Trade Textile Plant have been picketing at the entrance of the Gaziemir Free Zone for 143 days for being involved in union activities.

The unionization of workers in the Kale Pratt&Whitney Aero Engine Industries, a joint venture between the Turkish Kale Group and the American Pratt&Whitney primarily for making engine parts for the F-35 fighter, spurred the capitalist bosses to action.

When workers in the Kale Pratt&Whitney Aero Engine Plant joined the All Metal Workers Union, the employer terminated 94 workers.

The plant management had effectively reduced wages to minimum wage with low raises, and had started to engage in mobbing against workers after the S-400 crisis with the US. As a result, the workers began to organize under the All Metal Workers Union, a member of DİSK. When the workers exercised their constitutional right and joined the union, the first move was to terminate 7 workers one night, for no reason. The terminated workers staged a demonstration in front of the plant. The workers who expressed support for their fired colleagues were terminated themselves within a few days. Soon, 94 workers had been fired. Then, the plant manager called the workers to a meeting and offered to re-hire them on the condition that they resign from the union. When the workers refused, they responded with threats and insults. The workers started a sit-in on February 29 at the entrance of the Aegean Free Zone to fight for their right to unionize.

The workers fight against the usurping of their legal and legitimate right to unionize, while the employer terminates workers for various reasons. It all boils down to a smear campaign using cherry-picked articles of the labor law, designed to make the employer look righteous on a legal basis. This is not new to the capital: it is a tested method used to break unionization. To prevent unionization among workers, they will identify union members and fire them using various excuses. This plays out once again in the SF Trade and Kale Pratt&Whitney Aero Engine plants.

The bosses of Kale Pratt&Whitney Aero Engine plant fire unionized workers on the one hand, while hiring new and non-union workers on the other to prevent the union from gaining majority. The forces of labor and democracy are obligated to defend the acquired rights of the working class against unlawfulness and injustice, and to rise in solidarity with the working class.

The workers and laborers will expose capitalist bosses for the frauds they are. Today, SF Trade Textile workers are at resistance at the entrance of the Gaziemir Free Zone, and Aero Engine workers are at resistance at the Izmir Fair Gate of the Free Zone. The working class and all people in support of labor stand with the textile and aero engine workers; they support them in solidarity, helping them feel that they are not alone. The justice of time will favor the workers. Workers who resist will finally and rightfully prevail. We stand with workers who recognize the power of organized struggle, who defy the capital and take a step for unionization.

Workers who resist and fight are not alone. The workers, laborers, friends of labor, and the makers of all value stand with them. 11.03.2020

Glory to the working class!
Glory to the workers’ resistance!

İmece Friendship Solidarity Association

YEREL YÖNETİM ANLAYIŞIMIZ VE TALEPLERİMİZ

YEREL YÖNETİM ANLAYIŞIMIZ ve TALEPLERİMİZ

Kente yönelik politika ve uygulamalarda, insan hakları, kentli hakları, kent insanları arasında kardeşlik-barış iklimi, birlikte yaşama, engelli, hasta, çocuk ve kadına duyarlı planlama, yerellerde hizmetlere eşit erişim, insan ve çevre sağlığı gibi kriterler temel referanslar olmalıdır.

Kentlerin sahibi o kentte yaşayan halktır ve yerel yöneticilerin demokratik biçimde seçilmesi ve başarısızlıkları durumunda geri alınması esas olmalıdır. Seçimler gibi, kente dair kararlar da kentlilerin katılımcısı olduğu demokratik süreçler, mekanizmalar  işletilerek alınmalıdır.

Fiziksel, doğal, tarihi ve kültürel değerleri korumak ve geliştirmek, koruma ve kullanma dengesini sağlamak, ülke, bölge ve şehir düzeyinde sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek, yaşam kalitesi yüksek, sağlıklı ve güvenli çevreler oluşturmak  merkezi yönetimin olduğu kadar yerel yönetimlerin de görevidir.

Kentimiz İzmir’in yapılan araştırmalardaA beş bin yıl öncesine kadar uzanan bir tarihi vardır. Yıllarca süren çalışmalarla ortaya çıkan tarihi mirasına sahip çıkan, bu mirası bilimsel temelde ciddi araştırmalarla zenginleştirici projeler üreten bir yerel yönetim anlayışı,  kentin tüm kültür ve doğal varlıklarını geleceğe taşıyabilir.

Kent yönetimine talip olan başkan adayları ve meclis üyelerinin kentin sorunlarının çözümü konusunda önerilerde bulunması bir program ortaya koyması kuşkusuz önemli, ancak yeterli değildir. Sermayeye karşı emekçi halkın çıkarlarını savunan  yerel yönetim adayları, tekellerin, uluslar arası ya da yerli sermaye gruplarının değil halkın taleplerini, çıkarlarını savundukları ölçüde halkın desteğini ve sevgisini kazanabilirler. Sermaye partilerinin adaylarından ayıran başlıca farklılık da ekonomik, sosyal ve siyasi demokrasi taleplerini savunması, buna uygun politikaları geliştirerek uygulamasıdır.

Kentimiz özellikle son yıllarda yoğun göç almış; hızla nüfusu artmıştır. Kentin  kamu yararından uzak sermaye odaklı planlanması gelecekte, hava kalitesi daha da kötü, yaşam standartları düşük, yeşil alanları  olmayan, ranta odaklı yapılaşma  ve ulaşım sorunları yaratmıştır.

‘‘ Körfez Tüp Geçiş Projesi, henüz yapım aşamasında olan İstanbul Otoyolu ile Çiğli’de sulak alanların ve Kuş Cennetinin olduğu bölgeden güneyde doğal sit statüsü değiştirilen İnciraltı ve Çeşme yarımadasını birbirine bağlayacaktır.” Bu proje Gediz deltasındaki kuş türlerinin yoğun bulunduğu bölgede sulak alanların tasfiyesi ile kuş, bitki, memeli hayvan, çeşitli kelebek türleri yok edilerek, ekolojik dengeleri tahrip edecek, betonlaşmaya yol açacak ve plan değişiklikleri ile yüksek rant artışlarının önünü açarak kıyıları betona teslim eden bir kentin yolunu açacaktır.’’(1) İzmir’in tarihi, kültürel ve doğal değerleri-zenginlikleri rant için tasfiye edilmiş olacaktır. İzmir’in İstanbul olmasını istemiyorsak bu ‘‘ihanet’’ projelerine karşı durmak İzmir’i yönetecek başkanların öncelikli görevidir.

Doğa Derneği’nin de içinde yer aldığı “İzmir’e Sahip Çık” platformu’nun da önerdiği, desteklediği 15 Şubat 2019 günü yeryüzünün en zengin ve benzersiz doğal alanlarından biri olan İzmir’in Gediz Deltası’nın UNESCO Dünya Doğa Mirası ilan edilmesi için çalışmalar hızla başlatılmalı; bu konuda yapılmakta olan çalışmalar desteklenmelidir.

Alsancak’taki tarihi Elektrik Fabrikası’nın arazisiyle birlikte,  Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından Devlet İhale Kanunu’nun kısıtlamalarına tabi olmadan satışa çıkarılması engellenmelidir. İzmir 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 8 Ocak 1998 tarihli kararıyla ‘Korunması Gerekli Kültür Varlığı’ olarak tescillendiği temel alınmalı; 1943 tarihinde kamulaştırılarak İzmir Belediyesi’ne devredilen sahanın tekrar İBB’ye devri için meslek odaları ile kentliler birlikte kenti savunmalıdır.

Bayraklı bölgesini çok katlı beton blokların ısı adaları oluşturarak ekolojik dengeyi bozmasına engel olunmalı, kentin tarihi ve doğal dokusuna aykırı projelere onay verilmemelidir.

Egemen iradenin, siyasi iktidarın kürt sorunundaki şiddet yanlısı ırkçı, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı, yandaşlarını kayırmacı politikalarına karşı kent düzeyinde eşitlikçi, özgürlükçü, yerel hizmetlerin  gerçekleşmesinde yoksul-dar gelirli yerleşimlere öncelikli, barışçıl ve demokratik projeler üretilmelidir.

Yönetime aday olanlar, alevilerin, farklı din, mezhep ve kültürlerin inanç özgürlüğünü ayrımsız savunmalıdır. İbadet mekanlarının restorasyonu desteklenmeli, güvenlikli kılınmalıdır Yönetmeye aday olanlar, sendikalaşmayı, sendika seçme özgürlüğünü, taşeron uygulamasına karşı kadrolu-güvenceli çalışma hakkını esas alan anlayış ve uygulamaların savunucusu olmalıdır.

Belediye emekçilerinin kadrolu, güvenceli istihdamını esas almalı, liyâkattan taviz verilmemeli, sendikaları tahakküm altına almaya çalışmadan, eşit ilişki kurabilmelidir. Sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin İzmir’de yerel demokrasinin gelişiminin bir parçası olduğu bilinmelidir. Kocaoğlu döneminde kadrolu olabilmek için hukuk yoluna başvuran ve işinden atılan tüm işçilerin yeniden iş başı yapmalarını sağlayacak adımlar atılmalıdır.

696 Sayılı kanun Hükmün’de kararnameyle  belediyelerde çalışan şirket işçileri, süresiz işçi statüsüne geçirilmişti.. Bu işçilere 2020 yılına kadar toplu iş sözleşmesi yapılmayacak, kadrolu işçi gibi 4 ikramiye verilmeyecek ve sosyal-ekonomik haklardan yararlanamayacaklar. Bu işçilere sadece düşük bir zam öngörülmektedir. Bu kararname eşitlik ilkesine aykırıdır. Kadroya geçirilme adı altında işçilerin ekonomik ve sosyal hakları gasp edilmiştir. Yerel yönetim adayları bu kararnameye karşı çıkmalı ve işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını savunulmalı, eşitlik ilkesini temel almalıdır.

Toplu İş Sözleşmeleri (TİS) nin sendika, sendika olmayan iş kollarında işçi temsilcileriyle yapılmasını savunulmalı; grev hakkının önündeki engelleri kent bazında yok saymalıdır. Kıdem tazminatı hakkını güvenceye almalı; kiralık işçilik uygulamalarına karşı çıkmalıdır.

Çalışanlar arasında cinsiyet eşitliğini savunmalı; özellikle kariyer, kadro yükseltmede pozitif ayrımcı, ücret politikasında mutlak eşitlikçi olmalıdır.

Kentimizde kadın hak ve özgürlüklerine uygun koşulları oluşturmayı; kentin gecesi-gündüzüyle, toplu taşım araçlarıyla, sokaklarıyla güvenli kılıcı politikaları geliştirmelidir.

Gençliğin bilimsel-özerk-demokratik-parasız eğitim-öğretim hakkında her gün daha fazla artan eşitsizliğe karşı politikalar geliştirilmeli; barınma, ulaşım, beslenme konularında olanaklar yaratılmalıdır

Küçük üreticilere ve köylülere düşük oranlı kredi tahsisi, kooperatifleşme olanaklarını sağlamalı; Kooperatifleşmenin yaygınlaştırılması için üreticilere yardım ve destek politikaları (destekleme alımları) geliştirilmelidir. El emeği üretimi yapan kadınlara yerel pazarlarda ücretsiz  alanlar sağlamalıdır.

Tarım ve hayvancılığa yapılacak ekonomik destekleri yerel bütçe kaynaklarından yapmalı ve halka aracısız, ucuz beslenme olanaklarını sağlamalı; bunun için de üretim ve tüketim kooperatifleri kurulması için adımlar projelendirilmelidir.

Tarım emekçilerine yönelik bir ekonomik ve sosyal güvence ağı geliştirilmesini savunmalı; kırsal kesimde kadınlara yönelik özel bir sosyal güvenlik sistemini bu döngü içerisinde  projelendirilmesini savunarak uygulamasını gerçekleştirecek bir alan açmalıdır.

Tarım alanları, sulak alanlar, su kaynaklarının özelleştirmelere açılmasını, sermayeye bırakılmasına kararlılıkla karşı çıkmalıdır. Bu temelde HES, RES, Termik santrallerin yerlerini meslek örgütleri, uzmanlar ve yöre halkı ile belirlemeyi savunmalıdır. Güneş enerjisinden yararlanmanın yolları aranmalıdır.

Kentimiz yeşil alanlardan da il ve ilçe bazında otoparklardan da  yoksun durumdadır. Kentin yeşil alanları artırılmalı,ihtiyaçlar nüfus oarnında belirlenerek katlı otoparklar yapılmalıdır.

Hava kirliliği, araç yoğunluğu ve diğer nedenlerle yoğunlaşmıştır. Koah, astım, solunum yolu hastalıkları yüksek orandadır. Kentimizdeki hava kirliğini ortadan kaldıracak politikalar geliştirmek zorundayız.

Gıda güvenliğini denetimleri sıklaştırarak sağlamalı, BB bünyesinde araştırma laboratuarları kurmak projelendirilmelidir.

Yerel yönetimlerin ulaşım hizmetlerinden kar elde etmesi düşünülemez. Yerel yönetimler ulaşım hizmetini diğer gelirlerinden sübvanse etmelidir. Kentlerde ulaşım hizmetleri yerel yönetimlerin kamusal bir görevidir. Kentte yaşayan tüm yurttaşların toplu taşıma hizmetlerinden yararlanması asgari ücret esas alınarak yapılmalıdır.

Saygılarımızla

İmece-Der

 

  • İzmire Sahip Çık

 

 

 

Olcay Çınar


OLCAY ÇINAR
10.08.1952 De Mardin’in Cizre ilçesinde doğdu.
Babası jandarma astsubayı, annesi ev hanımıdır. Dört kardeşin en büyüğüdür. Babasının mesleği dolayısıyla ilk okulu Bingöl ün Kığı, Mersin in Gülnar ilçelerinde, ortaokulu Kütahya da; liseyi İzmir Eşrefpaşa Lisesinde okudu.
Liseden sonra Ege Üniversitesi Makine Mühendisliğini kazandı. İlk yıllarında yurtsever devrimci hareketle tanıştı. Buca da özerk demokratik üniversite mücadelesi verirken bir yandan da faşizme ve emperyalizme karşı mücadelede Halkın Kurtuluşu saflarında yerini aldı.
Üniversiteyi bitirdikten sonra DSİ’de makine mühendisi olarak çeşitli görevlerde bulundu.
Kamu çalışanlarının sendika hakkı için mücadele etti ve KESK in İzmir deki yapılanması için çok emek verdi; Kamu İktisadi Teşebbüsü kurumların özelleştirilmesine;TEK in özel şirketlere devrine karşı mücadelede ön saflarda yer aldı.
Sevgili eşi Şenol la üniversite yıllarında anti faşist mücadele içinde tanıştı, mücadelede birlikleri evlilikle sonuçlandı. Bir erkek çocukları oldu.
Yakalandığı amansız hastalık nedeniyle 09.08. 2016 da aramızdan ayrıldı.
Bizlerle yaşayacak.

Sandığa oy kullanmaya çağrı

İŞÇİLER, EMEKÇİLER
İşçilerin, emekçilerin uzun sürelerle, güvenli, insanca çalışma koşullarından uzak ömürlerini tükettiği, sendika seçmenin işten atılma nedeni olduğu, yasal olarak alınan grev kararların bir yıl içerisinde %70 inin yasaklandığı; Soma ve Bartın örneklerinde olduğu gibi katliam gibi iş cinayetlerinin yaşandığı, önlem alınmadığı, gerçek sorumluların gizlendiği ; emekliğin “hayal” olduğu; yaygın olan kayıt dışı çalışmanın görmezlikten gelindiği;
KADINLAR
334 Kadının cinayet sonucu katledildiği 245 kadının “şüpheli biçimde” ölü bulunduğu; kadının ucuz iş gücü, reklam malzemesi, cinsel nesne olarak görüldüğü bir sosyal yapı içerisinde her tür şiddetin meşrulaştığı; tecavüz ve tacizcilerin, faillerin gerçek anlamda cezalandırılmadığı; kadının şiddet karşısında yasal dayanağı olan yasa ve sözleşmelerin kaldırıldığı, kalan güdük hakların hedef tahtasına koyulduğu, kadın-erkek eşitliğinin lafını dahi istemeyip kadın düşmanı radikal dinci çevrelerle ittifak yapıldığı;
GENÇLER
Gençlerin kendilerini gelecekten umutsuz, yalnız; İstanbul da kendini Marmaray ın altına atan Kübra Ergin örneğinde olduğu gibi “gençliği çalınmış hissettiği”; Enes Kara örneğinde olduğu gibi binlerce gencin cemaat, tarikat baskısı altında umarsız, güvencesiz kaldıkları; çalışma yetenek ve becerisindeki gençlerdeki işsizlik oranının resmi olarak % 19.4 olarak gerçekleştiği;
ÇOCUKLAR
Çocuk yaşta işçilik yapmak zorunda kalan, çocuklukları çalınan; ana-babasının bin bir zorlukla okula gönderip de beslenme çantası boş, mideleri aç, okul malzemeleri eksik çocuklarımızın neşesini çoğaltamadığımız; kız çocuklarımız başta olmak üzere küçük yaştaki evlatlarımıza taciz ve tecavüzü engelleyemediğimiz, küçücük yaştaki çocukların dinci eğitim altına alınmasının yaygınlaşmasına engel olamadığımız; çocuklarımıza kişiliklerini özgürce geliştirebilecekleri toplumsal güvence ortamı sağlayamadığımız, cemaat ve tarikatların ellerine geçmesine mani olamadığımız;
YAŞAM PAHALLILIĞI
İşçi, emekçi ortalama aylığının 8500 Tl , açlık sınırının 9.814 TL olduğu; insanların açlık sınırının altında sürünerek yaşadığı; asgari ücretin metropollerde neredeyse bir kiraya denk geldiği,temel gıda maddelerindeki fiyat artışlarının sağlıklı beslenmeyi yok ettiği, insanca yaşamanın mümkün olmadığı;
On bir ilde deprem sırasında ve sonrasında yaşananların ancak bir “kabus” ya da felaket olarak tanımlanabileceği, yıkımların, kayıpların bilançosunun bile hala net olmadığı, yaraların hala kanadığı;
CEZAEVLERİ nde 349 893 kişi sayısıyla “rekor” yaşandığı; geçtiğimiz yılda 78 mahpusun yaşamını yitirdiği, 25 kuşkulu ölümün yaşandığı, tecrit uygulamalarının keyfi, hukuksuz biçimde uygulandığı, 651 i ağır olmak üzere 1517 hasta mahpusun her geçen gün ölüme yaklaştığı; her muhalifin potansiyel “suçlu” olabildiği;
BASIN YAYIN DÜNYASI
Basın yayın kuruluşlarında çalışan emekçilerin mesleki faaliyetlerinin kolaylıkla “suç” kapsamında görülerek özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları, yargı kıskacına alındığı, fiziksel engelleme ve tacize uğradıkları; düşünce-ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanılamadığı, tehdit altıda olduğu bir ülkede 28 Mayıs’ta cumhur başkanlığı için ikinci tur seçimi yapılacak.
YAŞANTIMIZDAN, HAKLARIMIZDAN, KAZANIMLARIMIZDAN, MÜCADELEMİZDEN VAZ GEÇMEYECEĞİZ.
İKİNCİ TUR SEÇİMLERDE SANDIKTA OY KULLANMAYA, TEK ADAM DİKTATÖRÜĞÜNÜN, DİNCİ FAŞİST SİSTEMİN YERLEŞMEMESİ İÇİN ERDOĞAN’A KARŞI OY KULLANMAYA ÇAĞIRIYORUZ!
İmece Dostluk Dayanışma Derneği

İZMİR EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ: GELECEĞİMİZ İÇİN…AYDINLIK İÇİN.. KÖTÜLÜKLE MÜCADELE İÇİN SANDIK SEFERBERLİĞİNE ÇAĞRI .SANDIĞA HAYATINA GELECEĞİNE SAHİP ÇIK.

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri “Sandığa git, geleceğine sahip çık” pankartı arkasında toplanarak, basın açıklaması yaptı. Açıklama sırasında “faşizme karşı omuz omuza”, “gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek” “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Yılgınlık yok direniş var”, “Karanlığa teslim olmayacağız”
sloganları atıldı. Yeşil Sol Parti İzmir Milletvekili İbrahim Akın da eyleme katıldı.

Açıklamayı KESK Dönem Sözcüsü Necip vardal okudu. Açıklama şöyle;

“Ülkemizin geleceği açısından cumhuriyet tarihinin en önemli seçimlerinden birini geride bıraktık. Basın ve sosyal medyada seçimde yapılan usulsüzlüklerle birlikte, yılgın ifadelerle de karşılaşıyoruz. Seçimin bizler açısından kazanılamamış olması bir gerçeği gölgeliyor: her tür eşitsiz duruma, devletin tüm imkanlarının seferber edilmesine, usulsüzlüğe, hırsızlığa, hile ve baskıya karşın bu kez atı alıp Üsküdar’ı geçemediler. Evet, sonucu bu ülkenin emekçilerinin, gençlerin, kadınların, halkların başka bir hayat için verdiği mücadele lehine tescil ettirememiş olabilir muhalefet; fakat unutulmaması gereken asıl nokta, AKP’li cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilme yeterliliğine ulaşamamış olması, ilk turu kaybetmiş olmasıdır. Bizler ise henüz kaybetmedik. Önümüzde kazanılacak bir ikinci tur var!

21 yıllık iktidarında AKP’nin ülkeyi sürüklediği uçurum, geçim derdi, şiddet, sömürü ve deprem felaketi bu zihniyetle ve rejimle devam edilemeyeceğini ortaya koymuştur. Seçim sonuçları halkın çoğunluğunun AKP’nin yarattığı bu yağma, talan, sömürü ve felaket rejimini değiştirme iradesi gösterdiğini ortaya koymuştur.
Seçim sürecinde seçim ve sandık güvenliğinin her aşamada ne kadar önemli olduğu, buna uygun bir örgütlenmenin geliştirilmesinin hayati derecede önem taşıdığı da bir kez daha görülmüştür. Yapılan hatalardan ders çıkarmanın, 28 Mayıs’a kadar olan süreçte örgütlülüğü güçlendirerek halkın taleplerini dillendirip bu değişim iradesini nihayete ulaştırmanın esas alındığı bir mücadele hattına ihtiyaç vardır.
28 Mayıs gününe kadar hepimize çok görev düşüyor. Şimdi umudumuzu yitirmeden, AKP rejimini değiştirme iradesi gösteren tüm kesimlere bu umudu yeniden aşılayarak, yapılacaklara odaklanma ve geniş toplumsal kesimlerin birlikteliğini harekete geçirme zamanıdır.

Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da deprem bölgesine yönelik kullanılan ayrıştırıcı bir dilin ortaya çıkmasıdır. Bu dili gerçekten doğru bulmuyor ve reddediyoruz. Böyle bir mağduriyeti yaşayan ve çok büyük bir özveriyle deprem bölgesine gidip oylarını kullanmaya çalışan insanların yaşadığı travma ve pratik değerlendirildiğinde, deprem bölgesindeki insanların eleştirilmesini doğru bulmuyoruz.
Tek adam rejiminin devamı, daha çok baskı, sömürü, iş cinayetleri, yoksulluk, şiddet, savaş, gericilik, yağma ve talan demektir. İşte 28 Mayıs’ta bu rejime karşı eşit ve özgür bir yaşamın filizlenmesi arasındadır asıl seçim.
Biliyoruz ki bu zamana kadar kaybettiğimiz haklarımız, güvencesizlik, yoksulluk, sömürü, inşa edilen antidemokratik hayattan bağımsız değil. Emekçiler, ezilenler, kadınlar , gençler bu gidişatı tersine çevirebilecek, halka umut olabilecek mücadele birikimine sahiptir.

Geleceğimizi yaşanabilir kılacak, gençlerimizi yaşatacak bir memleket hedefiyle, kalan zamanda yapılacaklara odaklanmak her birimizin görevidir. Umudu kırılanları tekrar oy kullanmaya ikna etmek, depremden etkilenen ve sadece oy kullanmak üzere bölgeye giden insanlarımızın yeniden oy kullanmak üzere bölgeye gidişlerine destek olmak, bir kez daha oyların türlü hilelerle çalınmasına izin vermemek için seçim ve sandık güvenliği ile ilgili her dayanışmayı göstermek sorumluluğumuzdur.

Bilinmelidir ki çürümüş faşizmin devlet olanakları, baskı, şiddet ve sandık hileleriyle bir süre daha ayakta kalması halklarımıza yeni acılar yaşatacaktır. Buna izin vermemek ellerimizdedir. Bunun için hala tamamlanmamış seçim süreci büyük bir fırsattır. Karamsarlığa ve umutsuzluğa kapılmadan önümüzdeki on gün içinde bu karabasana son verebilir ve kötülüğü sonlandırabiliriz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunu muhteşem bir son ve yeni bir başlangıç yapma fırsatı elimizdedir

Biz bu seçimi kaybetmedik! Ancak kazanma irademizi gasp ettiklerinde gerçekten kaybetmiş oluruz. İrademiz kimsenin ipoteğinde değil. Şimdi geleceğimizi ve gençleri kazanma zamanıdır. Emekçiler, ezilenler, kadınlar, gençler ,halklar bu kalan sürede bir seferberlikle bu umudu büyütmek, emekçilerin ve halkın taleplerini dillendirmek ve değiştirebileceğimizi göstermekle yükümlüdür.
SANDIĞA, HAYATINA,GELECEĞİNE SAHİP ÇIK…

İzmir Emek Demokrasi Güçleri”

KESK İzmir Şubeler Platformu; tek adam rejimini, 14 Mayıs da tarihin karanlık sayfalarına gönderme gibi bir görevimiz var.

Karşıyaka ilçesinde Çarşı girişinde, KHK’li eğitim emekçileri 253. hafta basın açıklaması ve oturma eylemini gerçekleştirdi. İzmir Emek ve Demokrasi güçleri ve Yeşil Sol Parti 1. ve 2. bölge adayları da eyleme katıldı ve katılımcıları selamladı. KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Yürütmesi Adına BTS İzmir Şube Başkanı Erdal Akyol açıklamayı yaptı.

Açıklama şöyle,

“15 Temmuz darbe girişimi sonrası siyasi iktidar hukuku lağvederek OHAL ve KHK ile yönetilen bir rejime geçiş yaptı. OHAL döneminde gece yarısı çıkarılan KHK’ler ile yüzbinleri aşan insan savunma hakkı bile tanınmadan ihraç edildi.

Kendi sesinden başka sese tahammülü olmayan bu iktidarın yarattığı sistemin sonucunu emekçiler canlarıyla ödedi. Dört bir yandan kuşatmaya dönüştürülen bu cezalandırma politikası nedeniyle insanlar yaşamlarını yitirmiş, ağır hastalıklara yakalanmış, tedavi olanağı dahi bulamamışlardır. Aileleriyle birlikte yüzbinlerce insanın anayasal haklarının ellerinden alınarak açlık ve sefalete mahkûm ettirilerek biat ettirilmeye çalışılması insan hakkı ihlalidir ve insanlık suçudur.

KHK lı kesklilere aclıgı sefaleti ağaç kabuğunu reva görenler öte taraftan fetöcülere milyarlık ihaleleri vermeye devam ediyorlar. 17-25 Aralık operasyonlarında bizzat ortagı tarafından suç duyurusunda bulunularak gözlatına alınan Taş Yapı İnşaat Şirketi Baskanı Emrullah Turanlı daha dün Konya Rayın altyapı ihalesi her zaman ki gibi pazarlık usulü ile adrese teslim olarak 1.8 Milyarlık TL ye verilmiştir. Turanlının şirketi 2011-2023 arasında 27 ayrı ihale ile 16.6 milyarlık iş almıstır.

Seçimlere kısa bir süre kala TÜİK Gelir Dağılımı İstatistikleri 2022 Araştırma sonuçları 4 Mayıs 2023 tarihinde yayımlandı. TÜİK tarafından yayımlanan gelir dağılımı istatistiklerinde bile son yıllarda gelir dağılımı bozulmasının önemli oranda arttığını ortaya koyuyor. Üzerinde kıyamet kopması gereken bir gelir adaletsizliği var ama hamasi konularla seçimin gerçek gündemi örtülmeye çalışılıyor.

Ama hiçbir örtü gerçek gündemi örtmeye yetmiyor. Seçim yaklaştıkça meydanlar, çanların tek adam rejimi için daha bir yüksek sesle çaldığını gösteriyor. Bunun içindir ki seçimi ikinci tura bırakmak için çabalayan iktidar, toplumda korku iklimi yaymaya çalışıyor. Muhalefetin seçim ofisleri, parti binalarına yönelik saldırılar, mitiglerdeki provokasyonlar, muhalefeti terörle eş tutan pankartlarla kitlesini konsolide etmenin arayışında. İktidarın saldırılarına tepki gösteren geniş halk kesimleri ise “Size verecek daha fazla zamanımız yok, ilk turda bitirelim” mesajı veriyor.

Saray ise kaybettiğini görüyor. Saray rejimi zorda. Yolsuzluk düzeni bir foseptik gibi patladı. Onun için de çok tehlikeli bir oyun sahnede. Paramiliter saldırılar hem seçimi etkilemek hem de gündemi değiştirmek için devreye sokulmuş görünüyor.

Çünkü Seçimi savaş alanı olarak görüyorlar. Çünkü iktidarı yüzde 99 büyük olasılıkla kaybettiklerini görüyorlar. İktidarda kalmaları gerekir. Hem talanın sürmesi hem örtbasların sürmesi için orada kalmaları gerekir. Onun içinde ne kadar yalan dolan varsa sahaya sürülüyor. Ama 21 yıllık AKP iktidarı artık yolsuzluk ve rant düzenini saklayamıyor.

Bu ranttan bu yolsuzluk düzeninden nemalananlar, memleketi soymak üzere milletvekili, bakan, bürokrat olanlar, sabah akşam soygun yapacak proje peşinde koşanlar halka hesap verecek. Çünkü artık toplum, hırsızlıkları deşifre olanların “Vatan elden gidiyor”, “Dış güçler bizi istemiyor”, “Yabancılar darbe yapacak” masallarına inanmıyor. Cin şişeden çıktı. Meydanlar değişimin ve arınmanın habercisi.

Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet düzeni ortaya çıktıkça gündem değiştirme çabası da artıyor. Oysa Sarraf’ın kara para aklama operasyonları, Sezgin Baran Korkmaz’ın en tepe isimlere uzanan rüşvet ve ilişki ağı, Sedat Peker’in gündem yaratan ama üzerine iktidar ve yandaşlarınca toprak dökülen skandallar zinciri, Ali Yeşildağ’ın şu anki cumhurbaşkanı, eski başbakan ve bakanlar ile ilgili itiraf ve iddiaları. Hukuk devletleri iddia nereden gelirse gelsin araştırmak, sorgulamak gerekirse yargı kararı ile toplumu saran şüpheyi aydınlatmak zorundadır.

Türkiye, yürekli savcıların “Ne oluyor?” demesini bekliyor. İçeriden konuşan bu isimlerin işaret ettikleri irin yuvasına neşter atmak savcıların görevi.

Değerli Dostlar; Seçimi kazanmak uğruna neler yapıldığını görüyoruz, yapılan açıklamaları ibretle izliyoruz.
“Vur de vuralım, öl de ölelim” diyen bir avuç zavallıya bir bakan “Onun da sırası gelecek” diyebiliyor. Bir diğeri ‘Kılıçdaroğlu ve ortaklarına ya müebbet ya da bedenlerine birer kurşun’. diyebiliyor. Dün Milli iradeyi ağzından düşürmeyenler bugün milli iradeyi ağzına alamıyor, iktiar değişirse milli iradeye darbe diyebiliyor.

Bu tür faşizan açıklamaları şiddetle kınıyoruz.Bu açıklamalarda, bu açıklamaların peşinden gelen saldırılarda demokrasiye vurulan darbelerdir. Bu talihsiz açıklamaların arkasından Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’na taşlı saldırı gerçekleşti. Yeşil Sol Parti’nin Tarsus’ta aracı taşlandı. Trabzon’da CHP milletvekillerine saldırı gerçekleştirildi. İşte bütün bu ırkçı söylemlerin arkasında gerçekleşen saldırıların bunları söyleyenlere ait olduğunu belirtmek isteriz. Bunun sorumlusu sizlersiniz. Bu saatten sonra insanlarımızın ayağına taş değse kılına zarar gelse bütün bunların sorumlusu bu söylemlerdir bunu söyleyenlerdir, söyletenlerdir.

Kaybedeceklerini anladıkça saldırıyorlar ve saldırdıkça kaybedeceklerini ne yazık ki bilmiyorlar. Artık Kürde, alevilere karşı düşmanlıklarını, demokrasiye karşı düşmanlıklarını, emekçiye, kadınlara ve muhalefete karşı düşmanlıklarını hiç gizlemiyorlar. Açık açık söylüyorlar. Televizyon programlarında mitinglerde, meydanlarda söylüyorlar. Onları kendi içlerinde düşmanlıkları ile baş başa bırakıyoruz. Biz Türkiye halklarıyla kendi içimizde Türküyle Kürdüyle, alevisi sünnisi ile tüm halklar ile barış içinde, refah ve huzur içinde yaşamak istiyoruz.

Tarihi seçime sadece 4 gün kaldı. Ve şimdi bizler için KHK lar ile işsizliği, açlığı, ağaç kabuklarını reva görenleri, KHK lı arkadaşlarımıza ölümü reva gören bu tek adam rejimini, 14 Mayıs da tarihin karanlık sayfalarına gönderme gibi bir görevimiz var.

İhraç edilen arkadaşlarımızı yalnız bırakmadık, alanlarda sesimizi çoğaltmaya devam ettik. Kral çıplak dedik ve demeye devam edeceğiz. Şimdi artık değiştirmek için alanlardayız ve değiştireceğiz.

KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Yürütmesi A.
BTS İzmir Şube Başkanı Erdal AKYOL”

İzmir Emek ve Demokrasi güçleri; “Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Denizlerin Mücadelesinde Birleşelim”

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde “Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için Denizlerin yolunda birleşelim” pankartı açılarak Denizler anıldı. Denizlerin ışığıyla faşizme, sermayeye ve tek adam diktatörlüğüne karşı özgür ve demokratik bir ülke için mücadele çağrısı yapıldı. Katılımcılar, “Yusuf Hüseyin Deniz sürüyor sürecek mücadelemiz”, “Faşizme ölüm halka hürriyet”, “Emperyalistler, işbirlikçiler 6.filoyu unutmayın”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm”, sloganları atıldı. Emek ve Demokrasi Güçleri bileşenleri, HDP Milletvekili Murat Çepni ve Yeşil sol parti milletvekili aday adayları da anmaya katıldı.

Emek ve Demokrasi Güçleri adına Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı İbrahim Uğur Toprak açıklamayı okudu. Açıklama sonrası söz alan Emek Partisi Gençliği de Denizlerden Erdallara emperyalizme ve faşizme karşı emeğin saflarında mücadele ettiklerini açıkladı.

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına okunan açıklama şöyle;

“Bugün 6 Mayıs. Deniz, Yusuf, ve Hüseyin’in elli bir yıl önce idam sehpasına götürüldüğü gün. Tam 51 yıl önce bugün, emperyalizme, eşitsizliklere, ayrımcılığa, sömürüye, kapitalist tahakküme ve savaşa karşı, tam bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi veren 3 devrimci, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’a verilen idam cezası uygulandı. Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in mücadeleye atıldığı yıllar, tüm dünyada sol, sosyalist ve devrimci mücadelenin yükseldiği yıllardı ve giderek yükselen devrimci dalgayı, 3 fidan nezdinde yeşeren umudu, yok etmekti amaç. Ancak Denizler, hiçbir koşul altında mücadele kararlılığını kaybetmediler. Cesaretleri, azimleri ve kararlılıkları, sürüklenmeye çalıştığımız şu karanlık günlerde kurtuluşumuza ışık tutuyor. Denizleri anmak, umutsuzluğa kapılmadan, hiçbir koşula baş eğmeden kendi istek ve özlemlerimize sahip çıkmaktan geçiyor.

Mücadele hâlâ 6. Filo’ya secde edenlerle, onları denize dökenler arasında. Mücadele hâlâ sermayenin tahakkümünü sürdürmek için devrimci gençlerin üzerine salınan dinci-gerici ve sivil faşist çetelerle; tam bağımsız, eşit ve özgür bir ülke isteyen devrimciler arasında. Mücadelemiz o gün sermayenin ve darbecilerin safında, devrimcilere saldıran grupların parçası olup bugün ülkeyi daha da koyu bir karanlığa sürükleyen iktidar mensuplarına, onların taşıdığı zihniyete karşıdır.

Bu halk kendisine giydirilmek istenen gerici, faşist gömleği reddederek ülke tarihinin en onurlu, en haklı direnişini, Gezi’yi yaratmıştır, Gezi’nin değerlerinden, ruhundan asla taviz vermeden Gezi’ye yönelik intikam davasına karşı dayanışmasını ortaya koymuştur.

İşsizliğe, yoksulluğa, eşitsizliklere, sömürüye, doğanın ve kamu kaynaklarının yağma ve talanına, ama asıl önemlisi tüm bu sorunları yaratan emperyalist, kapitalist sisteme karşı, yollar yürümekle aşınmaz diyenlere karşı yürüye yürüye başka bir yolu açtı, Denizler, Mahirler, İbrahimler.

Bugün onların bize bıraktığı miras, nitelikli, ücretsiz ve yaygın kamu hizmeti mücadelesinde yaşıyor. Üniversite öğrencilerinin ve eğitim emekçilerinin bilimsel, özerk-demokratik üniversite mücadelesinde; sağlık emekçilerinin halk için sağlık mücadelesinde; ötekileştirilenlerin, kadınların, gençlerin, engellilerin eşitlik, özgürlük ve insanca yaşam, kamu kurumlarımızda işinin ehli liyakatli yöneticilerin olduğu, nitelikli kamusal hizmet mücadelelerinde yaşıyor.

Bugün onların mirası, HES’lere, nükleer santrallere karşı gelecek kuşaklar için verilen mücadelede; kentsel dönüşümle evinden, yurdundan edilmek istenenlerin öfkesinde; yağmalanmak istenen kentlerimize, su havzalarına, ortak yaşam alanlarımıza, yok edilmek istenen ortak belleğimize sahip çıkma mücadelesinde yaşıyor.

Bugün faşizmi ve tek adam diktatörlüğünün inşasını durdurmak, bu ablukayı dağıtmak zorundayız. Türkiye karanlık bir süreçten geçiyor. Karanlık ne kadar yoğunsa, aydınlık da o kadar yakın olacaktır bizim için. 14 Mayıs’ ta 6 Mayıs’ ın 3 fidanların ışığıyla, bu karanlık günleri bitirip daha demokratik, daha özgür ve barışçıl bir ülkede yaşayacağız ve onlara sözümüzü tutacağız; özgürlüklerin, demokrasinin egemen olduğu bir ülkeyi hep birlikte kuracağız!

Üç fidan halkın bağrında, bağımsız ve demokratik bir Türkiye mücadelesinde yaşamaya devam ediyor ve anıları mücadelemize ışık tutuyor.

Üç fidanı; Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i saygıyla anıyoruz.”

Aydınlık yarınlar için haydi 1mayıs’a

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) bileşenlerinden oluşan İzmir 1 Mayıs Tertip Komitesi ve İzmir Emek Demokrasi Güçleri Konak Kemeraltı girişinde “AYDINLIK YARINLAR İÇİN HAYDİ 1 MAYISA” pankartı açarak, 1 Mayıs çağrısı için açıklama yaptı. Kemeraltı Çarşısı’nda bildiri dağıtıldı. “İşte 1 Mayıs alanlardayız”, “Birleşe birleşe kazanacağız”, ” “Yaşasın sınıf dayanışması” sloganları atıldı. 1 Mayısa çağrı metnini Türk-İş 3. Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak okudu. DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı ile KESK İzmir Şubeler Platformunu temsilen Necip Vardal da 1 Mayıs çağrısı yaptı.

“AYDINLIK YARINLAR İÇİN HAYDI
1 MAYIS ALANINA
Biz işçiler, emekçiler, emekliler, kadınlar, gençler 1 Mayıs’ta alanlarda buluşuyoruz.

Yandaşların, çetelerin, rantçıların, fırsatçıların ve emek hırsızlarının geliri artarken bu adaletsiz düzene karşı enflasyonun rekor kırdığı, halkın yoksullaştığı ve asgari ücretin ortalama ücret olduğu bir ülkede güvenceli bir iş, güvenceli bir gelecek, insanca bir yaşam ve insan onuruna yaraşır bir ücret talebi için 1 Mayıs’ta alanlardayız.

Ülkenin enkaz altında bırakıldığı bir deprem felaketi ile karşı karşıya kalmışken, asırlık yardım kuruluşlarını bile depremde çadır satar hale getiren insan yaşamını hiçe sayanlara karşı bozuk düzende sağlam çark olmaz demek için 1 Mayıs’ta alanlardayız.

Kuvvetler ayrılığının ortadan kalkmasıyla, yargı bağımsızlığını tamamen yitirdi, uluslararası anlaşmalar bir kenara bırakıldı, başkanlık rejimi hayata geçirildi ve adalet, demokrasi barış ortadan kalktı. Adalet barış, demokrasi ve kardeşliği yeniden inşa etmek için 1 Mayıs’ta alanlardayız.

Emperyalistlerin yürüttüğü savaşlar sonucunda yerinden yurdundan
edilen mülteciler ile yaşanan kriz sonucunda Aylan bebeğin sahile vuran küçücük bedenini unutturmamak ve “En güzel şiir barıştır” demek için 1 Mayıs’ta alanlardayız.
İklim krizinin ortasında, doğanın talanıyla yok oluşa dur demek için 1 Mayıs’ta alanlardayız.

En temel ihtiyacımız olan ücretsiz sağlık ve ücretsiz eğitim hakkı için 1 Mayıs’ta alanlardayız.

Çocuk istismarına, şiddete, mobinge, tacize, tecavüze ve kadın cinayetlerine karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız.

Çocuklarımızın, gençlerimizin gülümseyerek mutlu, umutlu bir sabaha uyanmaları için 1 Mayıs’ta alanlardayız.

Karanlık gider Gezi kalır diyen ve geleceği çalınan gençlerin aydınlık yarınları için 1 Mayıs’ta alanlardayız.

1 Mayıs Mücadeledir.
1 Mayıs Dayanışmadır.
1 Mayıs Gelecektir.
2023 1 Mayısı yeni bir başlangıç olacaktır.
Yaşasın 1 Mayıs
İZMİR TERTİP KOMİTESİ”

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri çok sayıda hukukçu, gazeteci ve siyasetçinin 21 kentte gözaltına alınmasını protesto etti..

Diyarbakır Merkezli İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı 21 kentte yapılan ev baskınlarında, aralarında çok sayıda hukukçu, gazeteci ve politikacının da bulunduğu 200’ün üstünde kişinin gözaltına alınmasına ülke sathında tepkiler gün boyunca devam etti. Çok sayıda kişinin gözaltına alınması açıklamalarla protesto edildi. İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri gözaltılara ilgili Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde Mahmut Esat Bozkurt Caddesi girişinde basın açıklaması yaptı. Yeşil Sol Parti milletvekili adayları da açıklamaya katıldı. “Gözaltılar tutuklamalar baskılar bizi yıldıramaz”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı.

Basın açıklamasını İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Zöhre Dalkıran okudu. Açıklama şöyle,

“Bugün sabah saatlerinde aralarında avukat, sanatçı, gazeteci ve siyasetçinin bulunduğu çok sayıda yurttaşımız hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü bir soruşturma kapsamında evlerinde, bürolarında ve dernek binalarında arama yapıldıktan sonra yakalama ve gözaltı işlemi uygulanmıştır. Haber verilmesi veya çağrılması halinde ifade verebilecek durumda olan kişilerin hukuka ve insan hakları temel ilkelerine aykırı bir biçimde ev baskını ile gözaltına alınması ile başlayan hukuka aykırı süreç dosyada gizlilik kararı alınması ve 24 saat avukat kısıtlaması kararı ile devam etmiştir.

14 Mayıs seçimini kaybedeceği gerçeğini gören siyasal iktidar, 20 yılı aşkın süredir devam ettirdiği politikalarıyla insan hakları mücadelesini sekteye uğratmak adına; yargı eliyle savunmayı, halkın haber alma hakkını ve muhalefeti halen etkisiz hala getirmeye çalışmaktadır. Toplumun tüm muhalif kesimlerine ve hak savunucularına karşı sürdürdüğü yargının sopa olarak kullanılmasını; avukatlar, gerçeği ortaya çıkaran basın emekçileri ve siyasetçiler üzerinde de sürdürmeye devam etmiştir.

Bizler, İzmir Emek ve Demokrasi güçleri olarak yasalara ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı olarak hak savunuculuğunun, muhalif olmanın kriminalize edilmesini hiçbir şekilde kabul etmediğimizi bir kez daha yineliyoruz. Yargının giderek daha da siyasallaştığını, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının daha fazla ihlal edildiğini, fikir ve düşünce özgürlüğünün yok sayılarak hukuksuzca yüzlerce gazeteci, sanatçı, siyasetçi ve avukatların hapishanelerde tutulduğunu ve bugün de gözaltı ve tutuklama tehdidiyle siyasal iktidarın son çırpınışlarla rejimini devam ettirmeye çalıştığını gördüğümüzü, baskılara boyun eğmeyeceğimizi ve mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğimizi açıkça ifade ediyoruz.

Bizler, yargı makamlarına gözaltına alınan avukatların, gazetecilerin, sanatçıların ve siyasetçilerin de aralarında bulunduğu kişilerin adil yargılanma hakkı çerçevesindeki tüm haklarının sağlanması, bu çerçevede avukat görüş yasağı ve kısıtlama kararının kaldırılması çağrısında bulunuyor; yargısal süreci yakından takip edeceğimizi belirtiyoruz.”

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu; Hukuksuzluğun yıldönümünde Gezi Direnişi’ne ve Gezi Davası tutsağı arkadaşlarımıza sahip çıkmaya devam ediyoruz.

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu (İKK)’nın çağrısıyla İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri Gezi Parkı davasında haklarında 18’er yıl hapis cezası verilen Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ın tutukluluğunun birinci yılında İzmir Mimarlar Odası önünde toplanarak, “Gezi tutukluları serbest bırakılsın- GeziOnurumuzdur” pankartı açarak Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne kadar yürüyüş yaptı ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Yürüyüşe Tayfun Kahraman’nın ailesi de katıldı. Yürüyüş boyunca “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “Mimarlar mühendisler susmadı susmayacak”, “Can Tayfun Mücella güzel günler ufukta”, ” Gezi onurumuzdur yargılanamaz”, “Susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz” sloganları atıldı.

Açıklamaya, Yeşil Sol parti Milletvekili adayları da destek verdi. Tayfun Kahraman’ın ağabeyi Arif Kahraman, “Bir yıldır haksız ve hukuksuz şekilde cezaevinde tutulan kardeşim ve arkadaşı adına verdiğiniz mücadeleden dolayı hepinize teşekkür ederim” dedi.

Açıklamayı TMMOB İzmir İl Koordinayon Kurulu adına Maden Mühendisleri Odası İzmir Şube Sekreteri M.Kemal Çakmak yaptı. Açıklama şöyle;

“Bugün 25 Nisan 2023…
Ülkemizin en görkemli halk hareketlerinden biri olan Gezi Direnişi hakkında iktidar güdümündeki mahkeme tarafından verilen o utanç vesikası kararının üzerinden tam bir yıl geçti.

Aralarında TMMOB Yönetim Kurulu Üyemiz Mücella Yapıcı, Şehir Plancıları Odamızın İstanbul Şubesi’nin eski başkanı Tayfun Kahraman ve Mimarlar Odamızın Hukuk Müşaviri Can Atalay’ın da bulunduğu arkadaşlarımız 1 yıldır, Osman Kavala ise 5 buçuk yıldır Gezi Direnişini örgütledikleri gerekçesiyle cezaevinde tutuluyor.
FETÖ hükümlüsü emniyet mensuplarının uydurduğu delillerle, FETÖ firarisi savcının kurguladığı iddianameyle yürütülen yargı süreci, AKP İktidarının hukuk ve adalet anlayışının çarpıklığının en somut göstergesi olarak tarihe geçmiştir.

Artık hepimiz biliyoruz ki; siyasi iktidar hukuku, adaleti sağlamanın, haksızlıkları gidermenin bir aracı olarak değil, toplumsal muhalefeti cezalandırmanın bir aracı olarak kullanmaktır.
Siyasi iktidar hukuku, kendi gelecek planı önündeki engelleri ortadan kaldırmanın bir aracı olarak kullanmaktadır.

Siyasi iktidar hukuku, siyaseten hesaplaşmaktan, siyaseten yüzleşmekten korktuğu gerçeklerden kaçmanın bir aracı olarak kullanmaktadır.

Dostlarımız suç işledikleri için değil, halkın çıkarlarını savundukları için, Taksim Meydanı’na ve Gezi Parkı’na sahip çıktıkları için, iktidarın rant projelerine karşı çıktıkları için, mesleki sorumluluklarının gereğini yerine getirdikleri için cezaevindeler.

Gezi Direnişi nasıl ki bu ülkenin yüz akı ve onurlu tarihinin bir parçasıysa, Gezi Davası’nda tutsak edilen arkadaşlarımız da bizim yüz akımız ve onurlu tarihimizin bir parçasıdır.
İktidarın ve yandaş medyanın pervasız saldırılarına rağmen, hiçbir iftira, hiçbir senaryo, hiçbir karar arkadaşlarımızın masumiyetine ve haklılığına leke düşürmeyi başaramamıştır.
Gezi Direnişinin arkasında dimdik durduğumuz gibi, Gezi Davasında yargılanan ve tutsak edilen arkadaşlarımızın da yanında dimdik durmaya devam ediyoruz.

365 gündür sürdürdüğümüz Adalet Nöbetleriyle, arkadaşlarımıza desteğimizi, arkadaşlarımızla dayanışmamızı dosta düşmana gösteriyoruz.

Tutsak arkadaşlarımıza verilen ve hiç azalmadan devam eden toplumsal destek onların mücadelelerindeki haklılıklarının göstergesidir.

Bizler AKP iktidarından adalet beklediğimiz için, AKP’nin oyuncağı haline gelmiş hakimlerden adaletli bir karar beklediğimiz için nöbet tutmuyoruz.
Bizler arkadaşlarımıza olan özlemimizi, arkadaşlarımızın suçsuzluğuna olan inancımızı göstermek için nöbet tutuyoruz.

Onların resimleriyle yan yana durmak bize kıvanç verdiği, onları seven dostlarıyla yan yana gelmek bize güven verdiği için nöbet tutuyoruz.
Onların içerideki direngenliği ve yaratıcılığı bize nasıl güven veriyorsa, adalet arayışındaki bu kararlılığımızın onlara güç ve moral verdiğini bildiğimiz için nöbet tutuyoruz.
Gezi Davası, ülkemizdeki diğer pek çok örneği gibi hukuki değil, siyasi bir davadır. Gezi Davası’nda verilen esaret kararları, siyaseten verilmiş kararlardır. Bu kararların hükmü de, siyasi iktidarın ömrü kadardır.

İnanıyoruz ki 14 Mayıs’tan sonra bu ülkede adalet yeniden işlemeye başlayacak. Yargı organları iktidarın talimatlarına göre değil hukuka göre karar vermeye başlayacak. Ve arkadaşlarımız özgürlüklerine yeniden kavuşacak.

İnanıyoruz ki yirmi gün sonra bambaşka bir ülkeye uyanacağız. Tüm dostlarımızla, özgürce, umutlu bir geleceği hep birlikte kuracağız.

Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet!
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu

Yaşasın 1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü!

1 Mayıs Geliyor..
Fabrikalarda, atölyelerde, işyerlerinde, tarlalarda, okullarda hayatı yeniden üretenler; güneşin her doğuşunda yeni bir güne umutla bakanlar 1 Mayıs geliyor..

Kapitalizmin sömürü baskı ve zulmünü yaşayanlar, düşük ücretle uzun sürelerle sosyal güvencesiz çalışanlar, açlıktan yoksulluktan ve sendikal örgütsüzlükten kurtulmak için güçlerini birleştiren işçiler, emekçiler; faşizme ve sermayeye boyun eğmeyen gezi tutsakları, adaletsiz hukuksuz kararnamelerle işlerinden atılan kamu emekçileri; okullarından atılan akademisyenler, öğretmenler, öğrenciler karanlık günler bir gün sona erecek aydınlık günler gelecek..

Faşizme ve sermayeye karşı, birleşik mücadelemizle hayat daha güzel olacak, kuşkumuz olmasın, hayatı güzelleştirecek olan bizlerin örgütlülüğü, bilinci ve üreten beynimiz ve kollarımızdır. 1 Mayısta işçiler emekçiler olarak bizler, tüm yok edilmeye çalışılan temel hak ve özgürlüklerimizi savunmak, kazanmak ve hayatımızı iyileştirmek için faşizme, tek adam düzenine karşı güç birliği içinde alanları dolduralım!

1 Mayısta depremin yarattığı sorunların çözümü için taleplerimizle de alanlarda olalım.. Düzenin ve siyasi iktidarın rantçı konut politikaları 11 ilde yüzbinlerce kişiyi, onbinlerce canlıyı yok eden bir depremi felakete dönüştürdü .. İnsanlar günlerce enkaz altında kaldı, yardım ulaşmadı, devletin eli kolu tutuldu… 6 Şubat depreminden bu yana geçen sürede barınma, beslenme, içilebilir suya ulaşma, sağlık, eğitim vb. yaşamsal sorunlar çözümlenmeden bütün ağırlığı ile deprem bölgesindeki halkı çaresiz bıraktı, bırakmakta. Deprem sonrası hızla oluşan toplumsal dayanışma seferberliği bu nedenle hâlâ önemini korumakta..

Siyasi iktidar faşist rejimi pekiştirdi, AKP-MHP’nin Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi’yle güçlendirdiği ittifak bir Taliban koalisyonu niteliği taşımakta. . Faşist blok, dinsel-koyu bir karanlık, toplumsal ve sosyal yaşamı şeriat kurallarına uygun hale getirme öncelikle kadınların tüm kazanılmış haklarının tasfiye edilmesine yönelmede ortak anlayış ve güç birliğini pekiştirdi. Hedeflerinde kazanılmış güdük temel hak ve özgürlüklerin tasfiyesi, hilafetin ve din devletinin kurulması ve öncelikle de kadınlar var.

14 Mayıs seçimlerine geri sayım başladı. Tekelci kapitalizmden, çürümüş kokuşmuş düzenden kurtuluş işçilerin ve emekçilerin siyasi iktidara yürüyüşü ile olacaktır. Kuşkusuz ezilen ve sömürülen sınıflar ve halklar için çare sandık değildir. Çare halkın kurtuluşu için işçi sınıfının ve tüm emekçilerin egemen sınıfın iktidarını devrimle tarihin çöplüğüne göndermesidir. Çare işçi sınıfının iktidarındadır. İşçi sınıfı ve emekçiler iktidar yolunda seçim dönemlerinde de mücadele edecek ve parlamenter mücadeleyi de sonuna kadar kullanacaktır. . Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır.. Bugün faşizmi, yirmi yıllık tek adam yönetimini ve uygulamalarını süpürmek görevdir.. İşçi sınıfı ve emekçiler iktidara giden yolun engellerini, dolambaçlarını aşarak, halkın kurtuluşunun yolunu açacaktır..

Bu 1 Mayıs Taliban ittifakına karşı mücadelenin de meşalesi olacak..1 Mayısta başlayan süreç, başta AKP olmak üzere faşist ittifak güçlerinin karanlık iktidarına son verecek.. İşçileri, emekçileri, herkesi umutlandıran şey karanlığı yırtarak tek adamı iktidardan gönderecek güçlü bir halk iradesinin ortaya çıkmış olmasıdır. Düzen partilerinden, soldaki partilere tüm muhalif güçlerin iradesiyle, cumhurbaşkanı seçiminde Kılıçdaroğlu isminde ortaklaşılarak, Meclis seçiminde de tüm çabalara karşın devrimci-demokrat güçlerin tek liste ile seçime katılması sağlanamasa da faşist ittifakı azınlığa düşürmenin momenti yakalanmıştır.

Muhalif güçler, seçim yenilgisi almış faşist blokun seçim sonuçlarını geçersiz ilan etmesini veya hileli yollara tevessül ederek seçimi kazanmış gibi iktidarını sürdürmek istemesini; provokasyonlarla saldırgan faşizm ile muhalefeti bastırmak istemesini de dikkate almakta. Faşist-gerici saldırılara karşı sol muhalefet parçalı durumunu aşarak bütün güçlerin birliğini gerçekleştirmeli; sandıklardan il ve ilçe seçim kurulları önünde kitlesel nöbetlere kadar her türlü seçenek en iyi biçimde değerlendirilmeli.. Halkın sandıkta çıkacak iradesini boşa düşürecek oyunlara karşı uyanık ve hazır olunmalıdır. Faşizmin ve sermayenin saldırılarına karşı halk güçlerinin örgütlü gücü, birliği ve haklı zeminde direnmesiyle engeller aşılacaktır..

İşçiler, emekçiler, güçlerini birleştirerek fabrikalardan, iş yerlerinden alanlara akmalı, her alan işçilerin emekçilerin taleplerini haykırdığı 1 Mayıs alanı olmalı! Faşizmin, gericiliğin, ve siyasi iktidarın acımasız, hukuk, kural tanımaz politikalarına, 14 Mayıs seçiminde sandık hilelerine, savaş politikalarına karşı direnelim..

İş ekmek, özgürlük ve barış taleplerine seslerimizi birleştirerek ve gürleştirerek haykırmak için haydi alanlara, eyleme, özgürleşmeye!
Yaşasın İşçi sınıfı ve Emekçilerin Birliği, Mücadelesi, Dayanışması!
Yaşasın İşçilerin Birliği Halkların Eşitliği, Kardeşliği!
KHK’ler sonuçları ortadan kaldırılarak iptal edilsin!
Zindanlar boşalsın, örgütlenme, ifade, toplantı ve eylem özgürlüğü!
Barış İçin Savaşa ve Faşizme Hayır!
Yaşasın Sosyalizm
Bıji 1 Gulan
Yaşasın 1 Mayıs

İzmir Kadın Platformu, faşist-gerici kadın politikalarına karşı sokağa çıktı..

İzmir Kadın Platformu Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde “Susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz” pankartı açarak, iktidarın faşist-gerici kadın politikalarına karşı sokağa çıktı. Kadınlar “Yaşasın kadın dayanismasi”, “Gözaltılar, tutuklamalar, baskilar bizi yıldıramaz”
“Jin jiyan azadi”, “Kadın yaşam özgürluk” sloganlarını attı. Basın açıklamasını KESK Şubeler Platformu’ndan Gülsev Sağıroğlu okudu.

Açıklama şöyle;

“BASINA VE KAMUOYUNA!
21.yüzyılın kadın yüzyılı olduğu farkındalığıyla içinde yaşadığımız atmosfer bize kadın öncülüğünün, toplumsallığın ne kadar elzem olduğunu bir kez daha gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak, Şili’den Sudan’a, Arjantin’den ABD eyaletlerine, Türkiye ve Kürdistan’dan, İran, Fransa ve Almanya’ya kadar dünyanın her yerinde erkek-devlet şiddetine, kürtaj hakkının gaspına, yaşam tarzına müdahale edilmesine, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerine karşı kitlesel mücadeleler yürüttük, yürütüyoruz da.

Ülkemizde 6 Şubat tarihi itibariyle yaşanan depremler ve sel felaketleri ile birlikte bir kez daha gördük ki: doğal afetler değil, tedbirsizlik ve doğanın talan edilmesi yaşamları, yaşam alanlarını yok ediyor. Tüm kamu kaynaklarının ve doğanın ranta kurban edilmesinin en ağır sonuçlarını yaşamak zorunda bırakıldık.

İktidarın yıkım politikalarının yarattığı bu enkazdan yine toplumsal dayanışma ile çıkmaya çabaladık ve çabalıyoruz. Acılarımızı yasımızı dayanışmayla aşmaya çalışırken, kaybetme korkusundaki iktidar yine kadınları hedef alıyor. Bu insanlık dışı kapitalist ataerkil sistemi kabul etmeyen biz kadınlar ve LGBTİ+’lar önümüzdeki dönemde yapılacak seçimleri değişim ve dönüşümün bir parçası olduğu öngörüsü ve iradesiyle, kendi yaşamlarımızın karar aşamalarına yansıması için mücadele etmeye devam ediyoruz. Buna karşı Örgütlü kadın gücünün, kendi çıkarlarını zedeleyeceğini çok iyi bilen iktidar ve sermaye ikilisi kadınların çabaları ve direnci karşısında boş durmuyor. İlimizde bir hafta içerisinde, içlerinde birlikte yol yürüdüğümüz, bileşenlerimizden SKM; ÖGK, TJA lı arkadaşlarımızın da olduğu toplam 11 kadın arkadaşımız, uydurma gizli tanık ifadeleriyle evlerine yapılan baskınlar sonucu gözaltına alınarak tutuklandılar. Biliyoruz ki, iktidar bu baskılarla sesimizi kısmak, geride kalanlara gözdağı vermek, kadınların söz, karar ve yetki sahibi olmasını engellemek ve kendi kirli pratiklerini sergilemeye devam etmek istemektedir.
8 Mart’ta ülkenin her yerinde sokakları ve meydanları dolduran kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak, dayanışmayı büyüterek, mücadelemizle Yaşamı yeniden inşa edeceğimizi tüm kararlılığımızla haykırdık. Bir kez daha sesleniyoruz: Toplumun ihtiyaçlarını göz önüne alarak ayakta kalmaya, yaşamaya, yaşatmaya çalışan, yaşam üzerindeki eril tahakkümleri teşhir eden kadınları baskı, gözaltı ve tutuklamalarınızla durduramazsınız, susturamazsınız! Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!

Depremin ilk gününden beri açlığa, yoksulluğa ve soğuğa terk edilen binlerce kadın, çocuk ve LGBTİ+’lar olarak yaşananların sorumlusunun kim olduğunu çok iyi biliyoruz. Depremzede çocukların çeşitli cemaatlere “koruma” adı altında verilmesinin; Ensar Vakfına bağlı yurtlarda yaşanan istismar vakalarından, Hiranur Vakfı olayına kadar yaşadığımız sayısız acı deneyimlere, yenilerinin eklenmesi demek olduğunu da üzülerek biliyoruz. Tüm bu zulümler ve erkçi zihniyetin uygulamaları karşısında biz kadınlar; eşit, özgür, doğayla uyum içinde bir yaşamı hep birlikte inşa edeceğiz. Gözaltılar, Baskılar, Tutuklamalar Bizi Yıldıramaz!

Öldürmekle, tutuklamalarla, hapsederek eve kapatmaya çalıştığınız biz kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak Mücadele ile edindiğimiz haklarımızdan; bizim için yaşamsal olan, İstanbul Sözleşmesinden vaz geçmeyeceğiz! Köhnemiş zihniyetin temsilcisi homofobik ve kadın düşmanı ittifaklara da sözümüz: 6284 Sayılı Kanunun tartışmaya açılmasını, önümüzdeki seçimler için pazarlık malzemesi yapılmasını asla kabul etmiyoruz!

Yaşasın kadın dayanışması
Kadın Yaşam Özgürlük!
Jin jiyan azadi

İZMİR KADIN PLATFORMU”

Ege Üniversitesi’nden KHK ile ihraç edilen ve altı yıl sonra İdare Mahkemesi kararıyla ihraçları iptal edilen akademisyenler 247.oturma eyleminde açıklama yaptı.

Karşıyaka çarşı girişinde KHK’li kamu emekçileri 247.hafta da oturma eylemini yaptı. Bu haftaki oturma eyleminde haksız, hukuksuz olarak “Barış Akademisyenleri Bildirisi” olarak bilinen ortak metni imzaladıkları için ihraç edilen ve Ankara 21. İdare Mahkemesi’nce ihraçları altı yıl aradan sonra iptal edilen akademisyenler adına açıklama yapıldı. Açıklamayı göreve iade edilen akademisyen Nermin Biter okudu.
Barış Akademisyenleri adına yapılan açıklama şöyle;

“Değerli arkadaşlar,
OHAL KHK’leri adaletsizliği ve hukuksuzluğuna karşı örgütlenmiş ve yıllardır onurla, sebatla sürdürülen oturma eylemlerinin 247.sinde, sizlerle beraber olmanın kıvancıyla hepinizi dostluk ve dayanışma duyguları ile selamlıyoruz. Merhaba!

“Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı ve kamuoyunda “Barış Akademisyenleri Bildirisi” olarak bilinen metni imzaladığımız için; barış, adalet, eşitlik ve özgürlük isteğini dile getiren binlerce arkadaşımız gibi OHAL KHK’leri ile 2017 Ocak’ta Ege Üniversitesi’ndeki işlerinden ihraç edilmiş akademisyenleriz.

Altı yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra Ankara 21. İdare Mahkemesi hakkımızda “ihraç iptal kararları” verdi. AİHM’e iç hukuk yolları işliyor diyebilmek için bazılarımızın davalarının araçsallaştırıldığını düşünüyoruz. Öncelikle bizlerle aynı davadan yargılanıp beraat etmiş olan herkes için iptal kararları verilmeden bu kararı adaletin tecellisi olarak algılamadığımızı ifade etmek isteriz.

İdare mahkemelerinin verdiği ihraç iptal/işe iade kararlarının bölge idare mahkemelerinin yürütmeyi durdurma kararları ile bozulabildiğini ve yaşadığımız hukuk garabetinin devam edebileceğini görüyoruz.

Gerek iptal kararı verilen dosyalarımızda, gerekse işe iade yönünde olumlu bir karar verilmeyen dostlarımızın dosyalarında gerçek hukuki bir karar çıkmadan adaletten söz etmenin mümkün olmadığını biliyoruz. İşe iadesi reddedilenler ve kabul edilenler olarak dayanışmaya ve birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Kendi işlevlerinin dışına çıkarak ceza mahkemeleri gibi davranan idare mahkemelerinin, arkadaşlarımızı cezalandırmasını kabul etmiyoruz. Hepimiz geri döndüğümüzde, ancak o zaman geri dönüşümüz adalet kavramıyla birlikte anılarak bir kutlamaya dönüşebilir!

Mutlaka bir gün hepimiz döneceğiz! Hayattan ayrılan/koparılan dostlarımızı unutturmadan, bu ülke halklarına yaşatılan zulümleri unutturmadan ve yüzleşmeleri sağlayarak, hesabını sorarak geri döneceğiz! Barış içinde insanca, onurlu bir yaşam istediği için işlerinden olan; hapishanelerde tutsak edilen; baskılara maruz bırakılan bütün arkadaşlarımızla geri döneceğiz! Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ve zaten eskisi gibi olanı da kabul etmeyeceğimizi bildirerek, hatırlatarak döneceğiz! Yeni bir yaşamı inşa etme iradesiyle, her birimize düşen sorumluluğun bilincinde olarak döneceğiz

Barış, adalet, eşitlik ve özgürlük içinde insanca onurlu bir yaşamı inşa etmek mümkün! Bu ülke halklarına reva görülen cehenneme katlanmanın zorluğunun yanında, barış içinde eşit ve özgür yurttaşlar olarak yaşayan bir toplumu inşa etmek, o kadar da uzak ve zor bir ihtimal değil! Bu yüzden önemli bir eşikteyken, var gücümüzle ve coşkumuzu kaybetmeden mücadelelerimizi ortaklaştırmaya devam edeceğiz!

Bunu başarabiliriz ve başaracağız! Hep birlikte, dayanışarak, politik kötülükle ve hukuksuzlukla mücadele ederek; hafızamıza ve hayal gücümüze sahip çıkarak, ve en önemlisi hakikatin her birimize yüklediği sorumluluğun bilincinde olarak!
Dostluk ve dayanışmayla…”